Horror & Arts-Culture,  Horror Series

True Detective: Night Country İnceleme

Matthew McConaughey’in romantik komedilerin yakışıklı oyuncusu olmaktan çok daha fazlasına sahip olduğunu görmem ve sarı kral teması beni, benim gibi birçok kişiyi tavlamaya yetmişti. Başlarken, bu kadar ses getireceğini hatta efsane mertebesine erişeceğini tahmin etmişler miydi, bilmiyorum. Ancak diziden replikleri ve sembolleri dövme yaptırandan tutun, replikleri kendine hayat pusulası yapana kadar birçok değişik hayran gördüm. Bir diziden yaşam felsefesi çizmek pek anlam verebileceğim bir şey değil ama sonuçta herkesin özgürlüğü bidir! Ardından gelen sezonlarda asla birinci sezonun tadını alamadım. Hatta ne yalan söyleyeyim, 2 ve 3. sezonu bitirmedim.

İlk sezonun bize yaşattığı karanlık atmosfer ve derin karakterlerle bezenmiş deneyimden sonra, Night Country yani 4. sezonu aynı büyüyü tekrar bulmayı ümit ederek başladım. Dizi Alaska’nın hayali kasabası Ennis’de geçiyordu. Alaska’nın gündüz olmayan döneminde geçen bu hikayede bir de Tsalal Arktik Araştırma İstasyonu adında bir yer vardı. Hikaye bu araştırma istasyonundaki bir grup bilim adamının kaybolmasıyla başlıyordu. Kar, izole ortam, araştırma merkezi ve bitmeyen karanlık. Kısacası, Night Country bir öykünün mükemmel olması için gereken her şeye sahipti.

True Detective: Night Country dizisinden bir görsel.

Birinci bölüm boyunca izlediklerimiz ve bölümün sonunda ortaya çıkan o bulgu tam da istediğim kıvamda bir şey izleyeceğimi müjdeledi ve bana şunu dedirtti: “Hoş geldin iki gözüm, bu zamana kadar neredeydin!”

Kasabadaki Gariplik ve Artmayan Zihin Hasarı

Çünkü Lovecraftian bir tema vardı. The Thing ve Deliliğin Dağlarında gibi bir şey izleyecek olmanın heyecanını yaşamıştım. Ancak, maalesef, başlangıçtaki heyecanın devamını getirmekte zorlandı. İlk bölümdeki karanlık atmosfer ve Lovecraftian temalar, hikayenin gelişimiyle birlikte etkisini yitirmeye başladı. Çünkü ortadaki bulgu, insanı tam da Lovecraft öykülerindeki gibi çıldırtacak bir şeydi. Sonrasında olan birkaç olay da bu çıldırma halini güçlendirecek nitelikteydi. Ancak, hem polisler hem de kasaba halkı, bu durumu bir anda aşırı normalleştirdi. Hatta sanki sürekli gördükleri bir şeymiş gibi önünde muhabbet dahi ettiler.  Her bölümde artan zihin hasarı beklentim yerini ergen isyanlarına bıraktı. Dizinin diyaloglarına serpiştirilen mizah tonu da dizinin başta yarattığı atmosferi devam ettirmesi noktasında büyük bir etken oldu ve asla o karanlık ve soğuk atmosferin boğuculuğunu yaşayamadım. Şaka olmasın demiyorum. hatta korku temalı podcast yapmama rağmen bolca şakalı bir tonda ilerlediğimizin de farkındayız. Ancak demek istediğim şey Twin Peaks dizisindeki gibi değil. Gerçekten atmosferi darmaduman edecek bir ton değişimi. Bu değişim, dizinin ilk anlarında yakaladığı o mistik atmosferin devamını beklerken, o büyüyü kaybetmiş gibi hissetmeme neden oldu.

Karakter derinliği noktasında da eksik kaldığını söylemeliyim. Karakterler, hikayenin içinde yeterince kök salmamış gibi hissettirdi. Dizide bir yerli anlatısı olmasına karşın, bunu da seyirciye hissettirmeyi başaramadılar. Karşısındaki topluluğun sorunlarını gerçekten anlamak gibi bir derdi olmayan, destek verme noktasında aslında hiçbir şey yapmayıp sadece destek verdiğini beyan eden, formülize edilmiş politik doğrucu tavra kurban gitmiş bir yerli meselesi izlediğimi söyleyebilirim. Çünkü tüm meseleyi yalnızca birkaç kişinin kimliği üzerinden özet geçtiler desem abartmış olmam. Bunun dışında da dizideki hiçbir karakterin ne yaptığını ya da ne yapacağını merak etmediğimi söyleyebilirim.

True Detective: Night Country fragmanı

İlk bölümdeki çarpıcı bulgu, Lovecraftian temasının varlığını bize müjdeledi, ancak maalesef hikaye ilerledikçe bu tema biraz gölgelendi. The Thing ve Deliliğin Dağlarında gibi klasiklere daha fazla göndermeler beklerken, hikaye daha çok aile draması tadında bir şeylere evrildi ve bu iki meseleyi birbiri içine geçirip bize aktarmayı da başaramadı.

Bu durumda, Night Country’nin potansiyelini harcamış bir yıldız adayı olduğunu düşünüyorum. İlk bölümde yakaladığı çıkış noktasını devam ettirmekte maalesef zorlandığını yineleyeyim. Neden böyle bir yoldan gitmeyi tercih ettiler, bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki final bölümü böyle olmasa belki ben de daha olumlu konuşabilirdim.

1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Yerel gazetelerde sinema yazıları yazdım. Arkadaşlarımla Getik Fanzini çıkarttım. Sonrasında basılı neşriyat serüvenime son verip podcast mecrasına geçiş yaptım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Discover more from Korku101

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading