Korku & Kültür-Sanat,  Korku Edebiyatı

Söyleşi: Buğra Mert ALKAYALAR – Folk Korku’nun Cadıları

En son olarak festival yolculuğu geçtiğimiz günlerde başlayan “Bocuk” belgeselini yöneten, öncesinde İstasyon İnsanları, I Was Your Friend, Söylediklerine Dikkat Et gibi kısa korku filmleri çekmiş yönetmen-akademisyen Buğra Mert Alkayalar ile, 2025’in başlarında yayımlanmış kitabı “Folk Korkunun Cadıları” üstüne güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!


1. Söyleşimize başlamadan önce, kitabınız için yeniden tebrik ederiz. İlk olarak, Korku sinemasına akademik düzeyde eğilmenizin sebebini biraz paylaşabilir misiniz? Korku filmlerini ve korku anlatılarını inceleme isteğini uyandıran ne oldu?

Öncelikle hem güzel sözleriniz için hem de söyleşi için teşekkür ederim. Çocukluğumdan bu yana korku sinemasına ve diğer alanlarda da korku türüne olan yoğun merakım akademik düzeyde de doğal olarak korkuya eğilmeme sebep oldu. Ayrıca korku türü ve anlatıları üzerine akademik okumalar sanatsal ve yaratıcı vizyonumu geliştirmeye başladı. Bana olan katkılarını fark ettiğimde akademik alanda da korku üzerine çalışmam gerektiğini iyice anlamış oldum. Akademik okumalar akabinde korku filmlerine ve anlatılarına bakışım da değişti. Fark etmediğim detayları fark etmeye, görünenin arkasını görmeye başladım ve düşüncelerim de değişim gösterdi.

2. Modern folk korku filmlerinde cadılığın özellikle 21. yüzyılda yeniden popülerleşmesini neye bağlıyorsunuz?

Cadılık her zaman popülerdi ancak kökenine sadık anlatılar yerine popüler kültürle özdeşlemiş biçimde yer alıyordu. Folk korku türü tam olarak 21. Yüzyılda resmi adına ve tanımına kavuştu. Bunun günümüzde popüler olmasındaki en büyük sebep olduğunu düşünüyorum. 70’lerdeki İngiliz kült filmlerine rağmen çok adı anılmayan folk korku türü Robert Eggers’ın The Witch filmiyle yeni bir çağı başlattı desem yalan olmaz. The Witch, Kill List ve The Wailing gibi başarılı örnekler sayesinde folk korku türü ve potanasiyeli fark edildi. Bu sayede de tür altın çağını yaşamaya başladı. Ayrıca folk korkunun cadılıktan ibaret olmadığı ve her kültürün kendine has anlatılarının bu alt tür sayesinde dünya çapında duyurulabileceği fark edildi.

3. Folk korku sinemasının, özellikle kadın karakterlerin temsili açısından diğer korku türlerinden farkı nedir?

Açıkçası folk korku alt türünün özellikle kendine has bir ayrımı olduğunu düşünmüyorum. Kadın karakterlerin temsili her zamanki gibi yönetmene ve senariste bağlı bir durum. Ancak tabii ki folk korku türü bazında tarihi anlatıların yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda cadılık, büyücülük vb. konularda kadın karakterlerin rolü büyük bir önem arz etmektedir. Ağırlıklı olarak kadınlar tarih boyunca cadılık ve büyücülükle suçlandıkları için filmlerde de kadınlar ön plana çıkmaktadır. Fakat kadın karakterlerin buna rağmen kötü veya iyi, güçlü veya zayıf gösterimi tamamen filmin senaryosuna, anlatımına ve gösterimine bağlı olarak değişmektedir. Osgood Perkins’in Gretel & Hansel filmi ile Goran Stolevski’nin You Won’t Be Alone filmi bu konuya iyi birer örnek teşkil ediyor.

4. Tezinizde incelediğiniz filmler arasında sizi en çok etkileyen veya şaşırtan hangisiydi? Bunun sebebini biraz açar mısınız?

Tezimde ve kitabımda incelediğim filmlerin hepsi farklı yönlerden biricik ve etkileyici örnekler. Ancak tabii ki birini seçmem gerektiğinde Robert Eggers’ın The Witch filmini seçerim. Bunun nedeni bir önceki sorularda da bahsettiğim gibi bir çağı başlatması olmakla birlikte cadılık tarihindeki anlatıları ustalıkla filme uygulamış olması. Eggers, gerçek cadı mahkemeleri kayıtlarını inceleyerek neredeyse tarihi bir belgesel niteliğinde bir film ortaya koyuyor. Uçuş merhemi yapımından cadı şabatlarına, cadıların büyülü hayvanlarından biçim değiştirmelerine, şeytanla olan kan sözleşmesinden kadınların suçlanmalarına kadar pek çok tarihi bilgiyi çok iyi bir biçimde gösteriyor. Ancak tabii bunca ayrıntıyı akademik okumalarımın ardından izlediğimde fark ettim. Bu detaylar genel izleyici kitlesi için biraz daha arka planda kalıyor.

5. Folk korku filmlerindeki cadılık figürünün mekânsal bağlamda genellikle ormanlarla ilişkilendirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Ormanlar, kırsal alanlar, dere vb. su kenarlı ve ıssız yerlerin tamamı folk korkunun bir parçası olarak yer almaktadır. Cadıları bir kenara koyarsak tüm doğaüstü uhrevi varlıklar (cadı, cin, peri, hortlak, gulyabani vb.) anlatılar ve söylencelerde bu mekanlar görülmekte ve yaşamaktadırlar. Tarih boyunca bu varlıklar ıssız ve sapa mekanlarla ilişkilendirilmişlerdir. Bunun hem doğanın enerjisiyle ilişkili olmasıyla hem de ıssızlığın insana vermiş olduğu korkuyla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca cadılar da direkt olarak güçlerini doğadan aldıkları için ve insanlıktan korunmak, saklanmak için ormanlarda yaşamakta, ormanlarla ilişkilendirilmektedirler.

6. Sizce Türk sinemasında folk korku alt türü potansiyeli var mı? Böyle bir çalışma yapılsa hangi temalar öne çıkabilir?

Türk korku sinemasında çok büyük bir folk korku potansiyeli mevcut ancak ne yazık ki şu ana kadar değerlendirilemedi. Cin ve büyü temalı filmler uzaktan dokunuyor olsalar da tam olarak folk korkunun elementlerini sağlayamıyorlar. Her yöreye, bölgeye ait inanılmaz çeşitli doğaüstü varlık çeşitleri, anlatıları bulunmakta. Hem Türk mitolojisinden hem Balkan coğrafyasından hem Mezopotamya antik tarihinden hem de Arap anlatılarından beslenen zengin bir söylence birikimine sahibiz. Şu ana kadar yapılmamış veya daha doğrusu yapılamamış olması büyük bir kayıp. Sorun yalnızca arz talep meselesinden değil, böyle projelerin şimdiye dek gereken maddi destekleri bulamamış olmasından da kaynaklanıyor. Folk korku türünde yerli filmler yapılsa başta meşhur alkarısı olmak üzere gulyabani, obur, hortlak, cazu, karakoncolos, şahmeran vb. pek çok varlık anlatısı üzerine filmler yapılabilir.

7. Folk korku sinemasını “kültürel bir okuma” bağlamında incelediğinizde, filmlerde yer alan cadılık motiflerinin toplumsal hafızadaki korku öğeleriyle nasıl bir etkileşimi olduğunu düşünüyorsunuz?

Cadılık motifleri direkt ağırlıklı olarak eril bakışı yücelten ve destekleyen bir zihniyetin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın/dişi hem saflıkla hem de kötülükle ilişkilendirilerek suçlanmakta ve cezalandırılmaktadır. Ayrıca bilinmeyen, farklı olan hastalık, özellik vb. ne varsa şeytandan gelmekte ve kadınlar da cadılıkla ilişkilendirildikleri doğal olarak şeytanın hizmetkarlarıdır. Hal böyle olunca büyü, şeytan ve kötülük kavramları direkt olarak cadılık motiflerinin ilişkilendirildikleri korku ögeleri olmaktadır.

8. Araştırmanız sırasında, cadılık temalı filmlerde farklı dönemlerin veya coğrafyaların inanç ve ritüellerine dair bir kıyaslama yapma fırsatınız oldu mu? Olduysa hangi farklılıklar öne çıkıyor?

Elbette cadılık ve büyücülük hem döneme hem de coğrafyaya göre değişiklik göstermektedir. Örneğin The Witch filminde İngiltere’de insan biçiminde dolaşan cadı Balkan coğrafyasında geçen You Won’t Be Alone filminde istediği insan veya hayvanın biçimine girebilen bir şekil değiştirendir. Güney Kore’de geçen The Wailing filminde cadı/büyücü adamı uzak tutmak, kovmak için şaman ritüelleri gerçekleştirilmektedir.

Tezimde ve kitabımda filmleri, folk korku ve cadılık temellerinde benzerliklerini ve farklılıklarını ayrıntılı olarak inceledim.

9. Korku sineması izleyicisinin, folk korku ve cadılık gibi alt türlere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Daha niş bir kitleye mi hitap ediyor, yoksa ana akımda da yer bulabilir mi?

Şahsen ben ana akımda da oldukça sevildiğini düşünüyorum. Özellikle Ari Aster’ın Midsommar filminin bu konuda etkisi büyük. Midsommar’ın geniş kitlelerce duyulup izlenmesiyle birlikte daha çok izleyici folk korku türünü keşfetti ve örneklerini izlemeye başladı. Günümüzde başarılı korku filmlerinin hem festivallerde hem de gişede ve dijital platformlarda yer almasıyla artık niş kitle meselesini aştığı kanaatindeyim.

10. Folk korkunun 21. yüzyılda tekrar canlanmasını, kültürel belirsizlikler ve toplumsal korkularla ilişkilendirebilir miyiz? Özellikle pandemi sonrası dünyada korku sineması farklı bir noktaya mı evriliyor?

Siyasi, ekonomik ve sosyal meselelerin her zaman sinema üzerinde etkisi büyük olmuştur. Bu durum tabii korku sineması için de geçerlidir. 70’lerdeki İngiliz folk korku filmlerinin ortaya çıkışı da döneminin siyasi olaylarıyla yakından ilgilidir. Günümüzde de bu canlılığını şehirleşmenin ve teknolojik ilerlemenin hızına bağlayabiliriz. Kırsal ve batıl gelenekler günümüz insanı için yabancı, bilinmez ve tehlikeli gözükmektedir. Folk korku filmleri de bilinmeyeni veya unutulanı deştiği için cazip geliyor olabilir.

Şahsen pandeminin korku sineması üzerinde bir etkisinin kaldığını düşünmüyorum. Salgın ve zombi filmleri her zaman popülerdi, yine popüler olmaya devam ediyor. Ancak özellikle pandemi sonrasında korku sinemasına yansıyan göze çarpan bir etki göremiyorum.

Kat 3 Daire 5'te konuştuklarımızı yazıya da dökelim dedik ve ortaya Korku101 çıktı.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin