Korku & Kültür-Sanat,  Korku Sineması

En İyi Bilim Kurgu Korku Filmleri

Bilim kurgu – korku, korkunun alt türü mü, yoksa bilim kurgunun alt türü mü? Yahut bir alt tür değil de başlı başına bir melez tür mü? Bence üçüncü yolu seçip yolumuza devam edelim kimse kimseyi kırmasın. Ayrıca bu türe en güzel ismi Gerisi Hikaye Podcast Bilim-Korku diyerek verdi ve bu benim çok hoşuma giden bir kullanım. Bizim podcastin ufo bölümlerinde de değindiğimiz gibi bu türün ülkemizde üretim olarak pek bir karşılığı yok. Bunun sebebi uzaylılarla temas gibi fenomenlerin bizim topraklara uğramamış olması. Hatta öyle ki uzaylılarla temas yaşanmışsa bile cin denilip geçilmiştir. Yine de seveni çok fazla olan bir tür ve o zaman dedim neden bir liste yapmıyorum.

Event Horizon (1997)

Bilinmeyen bir yerde ve bildiğiniz en güvenli yere milyonlarca kilometre uzaktaysanız nasıl delirmeyi tercih edersiniz? Yıl 2047, yedi yıl önce güneş sistemimizin dışına gönderilen ve kaybolan bir araştırma gemisi olan ‘Event Horizon’ adlı gemiyi bulmak için bir kurtarma gemisi görevlendirilir ve Olaylar Gelişir. Kapalı mekan, derin uzay, kozmik korku hatta kozmik nihilizmi iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir film. Alien’a benzeyen bir havada başlasa da işler öyle devam etmez. Bu da izlemek için bir başka sebep. Sam Neill döktürüyor ve filmin müzikleri de müthiş. Liberate tutemet ex inferis.

Alien Serisi

İlk iki film en sevdiğim filmler içinde üst sıralarda yer bulur. Uzay madencilik gemisi Nostromo’nun mürettebatı, bilinmeyen bir sinyali araştırırken ölümcül bir uzaylı yaratıkla karşılaşır. Bu cümleyi yazdım ve tekrar izleyesim geldi. Nostromo’nun o kasvetli ve tekinsiz atmosferi gözümde canlandı ve içime işledi. İlk film öyle bir filmdir işte. Ridley Scott’un başlattığı bu seriyi James Cameron, serinin ikinci filmi olan “Aliens” ile devam ettirdi. İkinci filmi de çok severim. Serinin üçüncü filmi olan Alien 3 de David Fincher tarafından yönetildi. 3. film çok beğenilmese de serinin rejisör koltuğu adeta samanyolu galaksisi gibi. Daha sonra, Jean-Pierre Jeunet’nin yönettiği “Alien: Resurrection” filmi geldi fakat benim sevdiğim bir film değil. Alien vs. Predator, Prometheus ve Covenant ile devam eden serinin yakın zamanda biz dizisi ve bir filmi de seyirciyle buluşacak.  

The Thing (1982)

Antarktika’da izole bir araştırma istasyonunda geçen film, şekil değiştirebilen ve insanlara bulaşabilen bir uzaylı yaratığın dehşetini anlatır. John Carpenter’ın yönettiği bu klasik, paranoya ve korkunun doruk noktasıdır. Carpenter, filmini Prince of Darkness ve In The Mouth of Madness filmlerinin de yer aldığı kıyamet üçlemesi’nin ilk filmi olduğunu  ve Lovecraft’ın Deliliğin Dağlarında öyküsünden ilham aldığını belirtmiştir. Diğer yandan soğuk savaş döneminin casus paranoyası ve içimizdeki hain hikayesini de alegorik bir biçimde anlatmaktadır. Üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen filmin sonu hala hayran teorilerine konu olmakta ve tartışılmaktadır. Ayrıca birçok sinema dergisi ve otoritesi tarafından “Tüm zamanların en iyi korku filmi” olarak da anılmıştır. Şimdi tabii buradan hareketle izleyip hiç korkmadık falan demeyin. Sonuçta bu değerlendirmeler teknik detaylar, senaryonun inceliği gibi birçok açıdan ele alınarak yapılan şeyler. Carpenter çekmiş, içinde Lovecraft var, paranoya var, Kurt Russell var, 80’ler atmosferi var. Daha ne istiyorsunuz arkadaşlar?

Pitch Black (2000)

Yaşı VCD dönemine denk gelen tayfa ülkemizde Derin Karanlık ismiyle vizyona giren bu filmi iyi bilir. Uzayda bir gezegene zorunlu iniş yapan bir grup insan, karanlıkta avlanan yaratıklarla başa çıkmak zorunda kalır. Vin Diesel’in canlandırdığı Riddick karakteri, hayatta kalmak için her şeyi yapar. Mantık hatalarının falan bir hayli olması bilim tayfayı kızdırmıştır. Bu sebepten bilim-kurgu olarak görülmesine de itiraz ederler. Alien’den esinlenen sahneleri de çoktur. Tama da bu kadar laf ettiğim filmi neden bu listeye aldım? Çünkü 2000’ler başı havasını güzel verir. Bir şey anlatmaya çalışmaz dümdüzdür. Güzel kareler izletir. Güneşin batışı sahnesi enfestir mesela. Aksiyonu iyidir. Riddick sağlam karakterdir. Devam filmi de var ama sevmem. Bu film içinde zamanınıza yazık falan diyen olursa çok haksız diyemem ama şunu söyleyeyim kötü film izlemenin keyfi başkadır ve bu bir kültürdür. Eğer keyif almayı öğrenirseniz bağımlısı olursunuz. Bu filmi bahane ederek bunu yazmak istedim.  

Phantoms (1998)

Bir kasaba gizemli bir şekilde boşalmış ve sadece birkaç kişi kalmıştır. Kalanlar, doğaüstü bir gücün kasabayı ele geçirdiğini keşfeder. Dean Koontz’un romanından uyarlanan bu film, bilinmeyene karşı verilen mücadeleyi işler. Doğrulayamadım ancak bir yerde Koontz’un bizzat senaryoya uyarladığını okuduğuma eminim. Filmde Ben Affleck ve Scream’in Tatum’ı Rose Mcgovan var. Diğer oyuncuları da gördüğünüzde “Aa. Ben bunu tanıyorum.” diyeceksiniz. 

The Faculty (1998)

Bir lisede öğretmenlerin ve öğrencilerin uzaylılar tarafından ele geçirildiği keşfedilir. Genç bir grup, bu istilaya karşı durmak zorunda kalır. Robert Rodriguez’in yönetmenliğindeki bu film, gençlik korku ve bilim kurgu türlerini başarılı bir şekilde birleştirir. Bu filmi üniversitede geçen korku filmleri listeme de almıştım.

Village of the Damned (1995)

Küçük bir kasaba, gizemli bir olay sonucu bayılan insanların ardından doğan çocuklarla dolup taşar. Bu çocuklar, doğaüstü güçlere sahip olup kasabayı tehdit eder. Listedeki bir diğer John Carpenter filmi. The Thing’deki kadar yoğun olmasa da alt metin yine vardır. Göçmenlik ve otorite meselelerinin üzerinde durur. Açıklanamayan gizemli olaylara meraklı olanlar Woolpit’deki yeşil çocuklar olayını bilirler. Bu film bana hep o olayı anımsatmıştır. 

Jason X (2001)

“Bu Jason 13. Cuma’nın Jason’ı mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet değerli okurlar, ta kendisi! Jason Voorhees, Crystal Lake araştırma merkezine kapatıldıktan tam 455 yıl sonra dondurulmuş halde uzay gemisine alınır ve Olaylar Gelişir. Dondurulmuş Jason lezzet olarak tazesi kadar iyi değildir belki ancak güç bakımından tazesinden de süper, über bir haldedir. 25. yüzyılda da olsak slasher gençleri aynı salaklıktadır. Uzay gemisi için cüretkar denebilecek tarza sahiptirler. Yani Jason’ın katliama başlaması için tüm şartlar sağlanmıştır. En karizmatik Jason maskesi de bu filmdedir. 

Invaders from Mars (1986)

Bu listedeki film 1953 yapımı olan değil, 1986 yapımı olan Tobe Hooper’ın yönettiği film. Bir çocuk, Marslıların dünyayı işgal ettiğini keşfeder ve yetişkinlere bunu kanıtlamaya çalışır. Harika 80’ler atmosferi, uzaylı korkusu, akıllı bıdık bir çocuk ve o dönem retro fütüristik olduğunun farkında olmadan yaratılan uzaylı gemisi tasarımlarıyla çok güzel bir film. Gündüz de izlense tat verecek filmlerden. Bir pazar kahvaltısı esnasında iyi gider.

Pandorum (2009)

Dennis Quaid ve Norman Reedus’lu bu filmi ülkemize Uzayda Dehşet adıyla izledik. Bu düzlüğü bazen seviyorum. Muhtemelen şöyle bir baktılar ve uzayda dehşet yaz gitsin deyip geçtiler. Elysium adlı gemi, 60.000 insanı yeni bir gezegen olan Tanis’e taşımaktadır. Dünya, kaynaklarını tükettiği için bu insanlar yeni bir yaşam umuduyla yola çıkmıştır. Mürettebatın bir kısmı hiper uykusundan uyanır hiçbir şey hatırlamazlar ve gemide bir şeylerin ters gittiğini fark etmeleri de uzun sürmez. Listenin amiral gemileri Alien ve Event Horizon’ı sevenler mutlaka bunu da sevecektir. 

Moon (2009)

Bir uzay mavi yakalısı olan Sam Bell Ay’daki bir madencilik tesisinde tek başına çalışmaktadır. Lunar Industries adlı bir şirket için Helium-3 isimli enerji kaynağını hasat etmektedir. Sam’in tek arkadaşı, tesisin yapay zekasıdır. Sam bu monotonluk içinde psikolojisini sağlam tutmaya çalışırken dalgın bir anında kaza yapar ve Olaylar Gelişir. Bu kez kendi reklamımızı yapmak için değil böyle bitmesi gerektiği için ve Olaylar Gelişir diyerek bitirdim çünkü bundan sonrası spoiler ve filmin tüm alameti farikası bunun üzerine kurulu. Gördüğüm kadarıyla filmden bahsedilen yerlerde buna pek dikkat edilmemiş. İlk kez burada gördüyseniz ve ilginizi çektiyse hakkında daha fazla bilgi edinmeden gidip izleyin. Son olarak Sam Bell karakterini Sam Rockwell canlandırıyor; çok güzel canlandırıyor. 

Existenz (1999)

Zamanın ötesinde demeyi pek sevmem ama mevzu David Cronenberg olunca anlatmak istediğimi tam karşılayan daha havalı bir tanım bulamıyorum. Aslında 1999 yılında milenyum geyiklerinin arşa çıktığı dönemde bu tarz işleri çok gördük ama bu içlerinden en iyisi. Biraz konusundan bahsedelim: Oyun tasarımcısı Allegra Geller tarafından geliştirilen devrim niteliğindeki bir sanal gerçeklik oyunu olan eXistenZ, biyoteknolojik bir cihaz olan “bio-port” aracılığıyla oyuncuların sinir sistemine bağlanarak oynanır. Allegra, oyunun ilk denemesi sırasında bir suikast girişimine uğrar ve yardımcısı ile birlikte kaçmak zorunda kalır. Suikastçıların kimliğini ve nedenini öğrenmeye çalışırken, oyunu gerçek hayatta test etmeye karar verirler. Beklenildiği üzere gerçek ve sanal dünya arasındaki çizgi muğlaklaşır ve karmakarışık bir oyun içinde oyun girdabına sürüklenirler. Film gerçekten bir oyun gibi görevler, yan görevler şeklinde ilerleyen bir yapıya sahip. 

Sputnik (2020)

1983 yılında, Sovyetler Birliği’nin uzay programı sırasında başlar. Bir uzay görevi sırasında, kozmonot Konstantin Veshnyakov ve ekip arkadaşı, Dünya’ya dönerken gizemli bir olay yaşar. Kozmonotlardan biri ölür ancak kalan kozmonot dünyaya tek başına dönmez. Aynı The Thing’de olduğu gibi soğuk savaş dönemi paranoyasını alt metin olarak kullanan film. İnsan doğasının olağanüstü durumlardaki değişkenliğini de güzel işliyor. Rusların The Thing’i demiyorlar bu filme ama ben diyorum. İzleyin bakalım bana hak verecek misiniz?

From Beyond (1986)

Lovecraft’ın aynı adlı kısa hikayesinden uyarlanan bir film daha. Beyindeki epifiz bezini uyaran ve farklı bir boyuttaki varlıkları görmeyi mümkün kılan bir cihaz olan “Rezonator” üzerinde çalışmaktadırlar. Cihazı başarıyla çalıştırdıklarında, başka bir boyutta yaşayan yaratıklarla karşılaşırlar. Ancak deney korkunç bir şekilde ters gider. Zaten ters gitmiş olmasa bu listede ne işi olurdu değil mi?

Annihilation (2018)

Jeff VanderMeer’in aynı adlı romanından uyarlanan ve Alex Garland tarafından yazılan ve yönetilen bir bilim kurgu-korku filmidir. Filmde The Shimmer adı verilen bir bölge var. The Shimmer, bir meteorun dünyaya çarpmasının ardından oluşmuş ve sürekli genişleyen, içinde tuhaf mutasyonların ve bilinmeyen tehlikelerin bulunduğu bir bölge. O bölgede görevli bir adamın kaybolduktan bir süre sonra geri dönmesinin ardından içlerinde eşinin de olduğu başka bir ekip bölgeye gider. Tüm bilim kurgu öğelerini bir şekilde içinde barındıran ve harmanlayan, güzel atmosfer ve senaryoya sahip bir film.   

The Invisible Man (2020)

H.G. Wells’in klasik romanından uyarlanan bu filmi bilmeyen yoktur. Lakin başlıktan da anlayacağınız üzere ben liste için en son yapılan yeniden çevrimini seçtim. Zengin ve kontrol manyağı bir dahi ile oldukça yıpratıcı ve esaret altında bir ilişki yaşayan Cecilia bir gün sevgilisinin ultra korunaklı malikanesinden kaçmayı başarır. Bunun üzerine deli-dahi sevgilisi intihar eder ancak bu günden sonra Cecilia sürekli görünmez bir varlık tarafından rahatsız edilmeye başlar. Sürprizini bozmadan anlatmak mümkün değil ve siz de olayların ne reye gideceğini tahmin etmişsinizdir. Ancak ismiyle müsemma bu filmi merak ve gerilim unsurlarını son ana kadar diri tutarak çekmek kolay değil ancak yönetmen bunu başarmış.

Nope (2022)

Son dönemin ses getiren ismi Jordan Peele’nin son filmi. Haywood ailesi, Hollywood filmleri için at eğitimi yapan bir ailedir. Filmin başında, aile reisi gökyüzünden düşen gizemli nesneler sonucu hayatını kaybeder. Oğlu ve kızı, babalarının ölümünden sonra çiftliği işletmeye devam etmeye çalışırlar. Çiftlikte garip olaylar yaşanmaya başlar. Atlar kaybolur ve gökyüzünde açıklanamayan fenomenler görülür. Bir UFO’nun çiftliklerinin üzerinde dolaştığını fark ederler ve bu varlığı kaydedip kanıtlamaya karar verirler. Her ne kadar bilim-korku filmi olsa da Hollywood denen yapının şöhret olma hayalleri kuran insanları nasıl öğüttüğünü anlatır. 

Invasion of the Body Snatchers (1978)

Orijinali 1956 yılında çekilen filmin yeniden çevrimi. Philip Kaufman’ın yönetmenliğini yaptığı filmin kadrosun Donald Sutherland, Brooke Adams, Leonard Nimoy, Jeff Goldblum ve Veronica Cartwright gibi isimler yer alıyor. Yani adeta yıldız gemisi. Uzaydan gelen bir mantar sporu Dünya’ya iner. Bu sporlar, bitkilere yapışarak pod (koza) adı verilen yapıların içinde gelişirler. Bu kozalar, insanları kopyalayarak onların yerini alan uzaylı kopyalarını üretirler. İnsanların bireyselliğini kaybedip, duygusuz kopyalara dönüşmesi, toplumsal konformizm ve bireysel özgürlüklerin kaybı ile ilgili derin mesajlar taşır. 

They Live (1988)

John Carpenter’ın bir başyapıtı daha. Bu listedeki üçüncü filmi ve aslında zorlasam beşe kadar da çıkartırdım. Ancak bu film diğer ikisinden de ayrı bir yerde. Filmi bilmeyenler bile bu filmle ilgili kesitleri ve kareleri birçok yerde görmüştür. İkonikleşmiş  Özellikle “İtaat Et(OBEY),” sloganı birçok yerde kullanıldı. Konusu ise şöyle:  İşsiz bir göçmen işçi olan John Nada’nın, özel bir güneş gözlüğü takarak dünyayı farklı bir şekilde görmeye başlar. Bu gözlükler sayesinde, Nada, dünyayı gizlice kontrol eden ve insanları köleleştiren uzaylıları ve onların hipnotik mesajlarını ortaya çıkarır. Bu düzeni yıkmak için direnişe katılır ve Olaylar Gelişir. Film çok sağlam bir sistem eleştirisi yapar. Kapitalist sistemin sömürü mekanizmalarını, ideolojik kontrolünü ve tüketim kültürünü eleştiren bir film olarak öne çıkar. Gramsci’nin hegemonya kavramı üzerinden okunabilir ama şunu da söyleyeyim; Marksist okumasını yapacak olursak göze çok batan birkaç durumla karşılaşırız. Amerikan filmi olduğunu unutmamak lazım. Ne olursa olsun proletaryanın kapitalist sisteme karşı bilinçlenmesi ve devrimci bir harekete dönüşmesi gerektiği fikrini bize bu filmle yansıtan John Carpenter yoldaşa selam olsun. 

Predator (1987)

Bir grup elit asker, CIA tarafından Orta Amerika’daki bir gerilla kampını kurtarmak için görevlendirilir. Görev sırasında, ekibin lideri Major Dutch Schaefer ve adamları, görünmez bir uzaylı avcı tarafından birer birer avlanmaya başlar. Bu avcı insan değildir ve teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanmaktadır. Hem de kullandığı teknoloji dünyanın fersah fersah ötesindedir. Dutch, yaratığa karşı hayatta kalma mücadelesi verir ve doğanın unsurlarını kullanarak onu alt etmeye çalışır. Predator çok büyük bir hayran kitlesine sahip olmuştur ve yıllar içinde devam filmleri, çizgi romanları, oyunlar ve animasyon serileri olarak genişlemiştir. Hatta bu listenin bir diğer filmi olan Alien ile birleştiği ve Predatorların Xenomorph’lar la savaştığı filmleri de vardır. Aksiyon ve korkunun mükemmel birleşimidir. Bana göre bu ilk filmle ilgili iki çok güzel şey var: Dutch’u oynayan Arnold Schwarzenegger’in performansı ve çamur.

1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Yerel gazetelerde sinema yazıları yazdım. Arkadaşlarımla Getik Fanzini çıkarttım. Sonrasında basılı neşriyat serüvenime son verip podcast mecrasına geçiş yaptım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin