Korku & Kültür-Sanat,  Korku Sineması

Korku Filmlerinde Görmekten Hiç Sıkılmadığımız Klişeleşmiş Mekanlar

Bu yazı başka bir sitede yayımlansa başlığı muhtemelen “korku filmlerinde görmekten bıktığımız/sıkıldığımız klişe mekanlar” başlığı ile yayına girerdi. Fakat podcastlerde de daha önce çok defa konuştuğumuz gibi, korku filmlerinde dozunda klişenin olması gerektiğine inanıyoruz. O nedenle bugünkü yazıya bu başlığı uygun gördüm. Şimdi size birçok filmde karşımıza çıkan, gördüğümüz anda olayların ters gideceğini anladığımız klişe korku filmi mekanlarından bahsedeceğim.

Eski Malikaneler

Bu listenin eski malikaneler ile başlaması tabii ki sürpriz olmadı. Özellikle aristokrat ailelerin etrafında geçen bir hikayeye sahip filmlerde o malikaneyi mutlaka görürüz. Genelde, içinde yüzyıllardır yaşayan ailelerin malikane hatta şatodan taşınmasının ardından yeni evli ve yine zengin bir çift evi satın alır ve olaylar gelişir. Hatta bu malikane ve şatoların “haunted” ya da musallata uğramış durumları bana siyasi-ekonomik atmosferinin folklorik korku inançlarına etkisini hatırlatır. Türkiye’de genelde musallat vakalarının mekandan çok kişiye odaklandığını görürken, aristokrasinin, özel mülkiyetin ve yerleşik yaşamın daha eski tarihlere dayandığı coğrafyalarda kötücül varlıkların evlere, şatolara musallat olduğunu daha çok görürüz. Nihayetinde aynı eve 500 yıl boyunca musallat olan bir varlıktan bahsetmek için önce ortada 500 yıldır yerinde olan bir mekan gerekir. Fakat tabii ki bu durumun istisnaları da var. Bu istisnalardan birini okumak için Antalya’daki Perli Ev efsanesi hakkındaki yazımıza göz atabilirsiniz. Neyse fazla uzatmadan, eski malikane ve şatoların hikayenin merkezinde olduğu birkaç filmi sıralayalım.

The Haunting (1963 ve 1999 versiyonları): Bu film, bir psikolojik korku klasiğidir ve eski bir malikanede geçer. Karakterler, malikanenin doğaüstü olaylarla dolu geçmişiyle yüzleşirken, malikanenin kasvetli ve gizemli atmosferi, hikayenin merkezinde yer alır.

Crimson Peak (2015): Gotik bir romantizm ve korku filmi olan “Crimson Peak”, etkileyici bir şato içerisinde geçer. Şatonun sırları, hikayenin gidişatını belirler ve görsel olarak büyüleyici sahneleriyle dikkat çeker.

The Others (2001): İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, eski bir malikanede geçen bu film, atmosferi ve hikayesiyle dikkat çeker. Malikane, hikayenin gizemli ve ürkütücü unsurlarını güçlendirir. Nicole Kidman’ın oynadığı 2001 yapımı korku filmi, “en iyi sonlara sahip” korku filmleri listesi yapsam muhtemelen yine en tepelerde olurdu.

  • “Rebecca” (1940 ve 2020 versiyonları): Bu film, ünlü bir romanın uyarlamasıdır ve büyük bir malikanede geçer. Malikane, hikayenin merkezinde yer alır ve karakterlerin geçmişiyle iç içe geçmiş sırları barındırır.

Terkedilmiş Hastaneler ve Akıl Hastaneleri

Böyle bir liste yapıp hastanelerden bahsetmemek olmazdı.  Hastaneler, özellikle de akıl hastaneleri korku filmleri için ideal mekanlar olmalarını sağlayan birçok detay barındırır.İnsan aklının kendisine oynadığı oyunlar, eski tarihlerde insanlar üzerinde gerçekleştirilmiş korkunç deneyler, yıkık dökük duvarlar ve bu duvarlara sinmiş ürpertici geçmiş.  Ayrıca, bu mekanlar, korku filmlerinde sadece fiziksel bir arka plan sağlamakla kalmaz, aynı zamanda izleyicinin korku ve merak duygularını da tetikler. Koridorlar, terk edilmiş odalar ve eski tıbbi ekipmanlar, izleyicilerin hayal gücünü harekete geçirir.

Session 9 (2001): Benim her zaman favori filmlerim arasında saydığım bu film, terkedilmiş bir akıl hastanesinde geçer ve beş asbest temizleme işçisinin hikayesini anlatır. Film, hastanenin kasvetli koridorlarında artan gerilim ve karakterlerin psikolojik çöküşü üzerine yoğunlaşır. Hastanenin ürkütücü atmosferi ve sürükleyici hikayesiyle izleyicileri etkilemeyi başarır.

Shutter Island (2010): Martin Scorsese’nin yönettiği film, Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı bir ABD Mareşali’nin, kayıp bir hastayı aramak için geldiği bir akıl hastanesinde geçer. Film, adalet, gerçeklik ve delilik kavramları üzerine derinlemesine bir yolculuk sunarken, hastanenin gizemli ve ürkütücü atmosferiyle dikkat çeker.

Grave Encounters (2011): Paranormal olayları araştıran bir TV ekibinin, terkedilmiş bir akıl hastanesinde geceyi geçirmesiyle başlayan film, ekip üyelerinin beklenmedik ve korkutucu olaylarla karşılaşmalarını konu alır. Bu bulunduğu mekanın geçmişi ve doğaüstü unsurlarla dolu hikayesiyle, izleyicilere gerilim dolu anlar yaşatır.

One Flew Over The Cuckoo’s Nest: 1975 yapımı “One Flew Over The Cuckoo’s Nest” (Guguk Kuşu), akıl hastanesinde geçen ve Jack Nicholson’ın unutulmaz bir performans sergilediği, dram ve psikolojik unsurları barındıran bir başyapıttır. Film, Randall P. McMurphy karakterinin, küçük bir suç nedeniyle akıl hastanesine transferi  ile başlar. McMurphy’nin gelişi, hastanenin monoton düzenini altüst eder ve hem hastaların hem de hastane yönetiminin gerçek yüzünü ortaya çıkarır. 

Ormanlar ve Issız Alanlar: Korku Sinemasında Yalnızlık ve Belirsizliğin Mekanları

Ormanlar ve ıssız alanlar, korku sinemasının en etkileyici ve gizemli mekanları arasında yer alır. Bu tür doğal ortamlar, izole edilmişlik duygusunu ve bilinmeyene karşı olan korkuyu mükemmel bir şekilde yansıtır. Karakterler, medeniyetten uzak bu alanlarda kendilerini yalnız ve savunmasız hissederken, doğanın vahşi ve kontrol edilemez yönü, izleyicilerin korku ve gerilim duygularını yoğunlaştırır. Ormanda geçen korku filmi izlemek isteyen okurlara da yine spoilera çok girmeden dört öneri yapalım.

The Blair Witch Project(1999): Bu film, Maryland’deki Black Hills ormanında kaybolan üç belgesel yapımcısının hikayesini anlatır. Çıktığı dönemdeki “gerçek bir olaydan alınmış” yönündeki pazarlaması nedeniyle edindiği kötü bir yer olsa da yine de unutulmaz bir korku filmidir ve found footage çılgınlığının başlangıcı sayılabilir. Ormanın tekinsizliğni muhteşem bir şekilde hissettiren yapımlardandır.

The Cabin in the Woods (2012): Bu film, klasik bir korku senaryosunu modern bir dönüşle sunar: Bir grup genç, ıssız bir ormanda bir kulübede vakit geçirirken korkunç olaylar yaşar. Film, hem korku filmi klişeleriyle oynar hem de ormanın gizemli yapısını etkili bir şekilde kullanır.

The Witch (2015): Geldik hem “elevated” olup hem benim sevdiğim sayılı filmlerden birine. 17. yüzyıl Yeni İngiltere’sinde geçen “The Witch”, bir çiftçi ailesinin, ormanın kenarında yaşadıkları karanlık ve doğaüstü olayları konu alır. Film, ormanın gizemli ve tehditkar yönünü ön plana çıkarırken, aile içi dinamikler ve dini inançlar üzerinden gerilimi artırır.

“Evil Dead II” (1987):Evil Dead efsanesinden bir film olmasa bu liste eksik kalırdı. Bu kült klasik, bir grup gencin, ıssız bir ormandaki kulübede karşılaştıkları korkunç olayları anlatır. Film, komedi ve korku unsurlarını ustaca birleştirirken, ormanın ürkütücü ve sürprizlere açık yapısını mükemmel bir şekilde kullanır.

Eski Mezarlıklar: Korku Filmlerinde Ölümün ve Gizemin Sessiz Tanıkları

Eski mezarlıklar, korku sinemasının en etkileyici ve sembolik mekanlarındandır. İnsanların korkuya dair en kadim gerçekliği olan ölümü ve geçmişin gizemlerini barındırır. Mezar taşları, anıtlar ve sessizlik, korku filmlerinde sıklıkla kullanılan güçlü görsel öğelerdir. Karakterler, bu mezarlıkların labirent gibi yollarında ilerlerken, izleyiciler de geçmişin hayaletleri ve doğaüstü olaylarla yüzleşir. İşte bu mistik atmosferi yansıtan dört korku filmi:

“Pet Sematary” (1989 ve 2019 versiyonları): Stephen King’in ünlü romanından uyarlanan bu film, eski bir hayvan mezarlığının etrafında dönen korkunç olayları anlatır. Mezarlık, ölüm ve yaşam arasındaki sınırları bulanıklaştırır ve hikayenin kilit noktası haline gelir.

“Poltergeist” (1982): Bu film, bir ailenin, üzerine inşa edildiği eski bir mezarlık nedeniyle doğaüstü olaylarla karşı karşıya kaldığı huzurlu bir banliyö evinde geçer. Mezarlığın geçmişi, ailenin yaşadığı korkunç olayların ana sebebidir.

“The Omen” (1976): “The Omen”, eski mezarlıkların gizemli ve ürkütücü atmosferini ön plana çıkaran bir başka film. Film, Antikrist’in doğuşunu ve onunla ilişkili karanlık olayları konu alır, eski mezarlıklar ise bu karanlık hikayenin çarpıcı sahnelerine ev sahipliği yapar.

“Night of the Living Dead” (1968): Bu korku klasiği, eski bir mezarlıkta başlar ve ölülerin dirilmesiyle gelişen olayları anlatır. Film, mezarlığın sadece bir mekan olmaktan öte, hikayenin başlangıç noktası olarak önemli bir rol oynar.

Küçük Kasabalar ve Mahalleler:Sıradanlığın Ardındaki Korkunç Gerçekler

Korku sinemasında küçük kasabalar ve mahalleler, sakin ve sıradan görünümlerinin altında gizlenen karanlık sırlarla dolu mekanlar olarak öne çıkar. Bu tür yerleşim yerleri, yüzeydeki huzurlu ve dostane atmosferin altında yatan gerilim ve tehlikeleri mükemmel bir şekilde yansıtır. Karakterler bu kasabalarda yaşanan gizemli olayların peşine düşerken, izleyiciler de bu toplulukların karanlık yüzüyle yüzleşir. İşte bu temayı başarılı bir şekilde işleyen dört korku filmi:

The Wicker Man” (1973)  Bu film, bir İskoç adasında kaybolan bir kızın peşine düşen bir polis memurunun hikayesini anlatır. Adadaki kapalı topluluk, pagan ritüelleri ve gizemli davranışlarıyla hem karakteri hem de izleyicileri şaşırtır.

Children of the Corn” (1984) Stephen King’in kısa hikayesinden uyarlanan bu film, Nebraska’da küçük bir kasabada yaşanan korkunç olayları konu alır. Kasabanın çocukları, doğaüstü bir varlığın etkisi altında dehşet saçmaktadır.

Twin Peaks(1990-1991, 2017) Liste genel olarak sinema üzerine olsa da bu diziden bahsetmeden olmazdı. O nedenle bir dizi filmi de listeye ekledim. David Lynch’in kült televizyon serisi “Twin Peaks”, küçük bir kasabadaki bir lise öğrencisinin gizemli ölümü etrafında döner. Seri, kasabanın sırlarını ve sakini olan ilginç karakterleri derinlemesine inceleyerek, izleyicileri büyüler.

Hot Fuzz (2007) Bir İngiliz komedi-korku filmi olan “Hot Fuzz”, bir İngiliz kasabasında meydana gelen tuhaf olayları ve bir seri cinayet gizemini konu alır. Film, küçük kasaba yaşamının klişeleriyle oynayarak hem güldürür hem de gerilimi artırır.

Korku sinemasının bu klişeleşmiş mekanları, aslında sadece bir arka plan olmaktan çok daha fazlasını sunar. Eski malikanelerden terk edilmiş hastanelere, ormanlardan eski mezarlıklara ve sakin küçük kasabalara kadar, bu mekanlar hikayelerin derinliklerine sızar ve karakterlerin yaşadıkları korku ve gerilimi izleyiciye aktarır. Bu makalede bahsedilen filmler, korku sinemasının bu ikonik mekanlarını nasıl ustaca kullandığını ve izleyicilere unutulmaz deneyimler sunduğunu gösteriyor. Her bir mekan, kendi içinde benzersiz bir atmosfer yaratırken, korku ve gerilimin evrensel dilinde bizlere heyecan verici anlar yaşatıyor. 

1993 yılında Eskişehir'de doğdum. Çeşitli basılı yayınlar için çeviriler yaptım ve yazılar yazdım. Getik Fanzin ekibinde yer aldım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et