Korku & Kültür-Sanat,  Korku Sineması

Korku Filmlerinde Karşımıza Çıkan Yaratık ve Canavarlar

Korku sinemasında belli motiflerin ve elementlerin sık şekilde kullanılmasına alışığız.  Bu figürlerden biri de birçok filmin merkezinde olan yaratık ve canavarlar. Korku filmlerinde karşımıza çıkan yaratık ve canavarlar ile devam etmeden önce, “canavar” kavramını nasıl tanımladığımı bildireyim. Bu yazıda ele aldığım “canavar” kavramı, dünyada var olmayan ya da gerçek hayatta var olsa bile filmlerde gerçek hayattaki halinde çok farklı şekilde resmedilen, büyük oranda kötücül yaratık olarak tanımlanabilir.

Bu canavarların büyük kısm, korku filmlerinin vazgeçilmez öğeleri oldu, hatta bir kısmı ikonik bir hal alarak korku sinemasının unutulmazları arasına girdi. Bu yazıda, korku sinemasındaki en ikonik yaratık ve canavarlardan bazılarını listeleyip, kısaca neden bu kadar etkili olduklarından bahsedeceğim. 

Vampirler

Korku filmlerinde karşımıza çıkan en ikonik yaratıklardan biri olan vampirler, asırlardır sinema dünyasında varlığını sürdüren karanlık figürler. Genellikle ölümsüz ve kana susamış varlıklar olarak tasvir edilen vampirler, insanların hem en çok korku duyduğu hem de en çok merak ettiği “ölümsüzlük” temasını başarılı şekilde işler. Ölümsüzlük temasının yanında, vampirler doyumsuzluğu ve sürekli ve daha fazlasına ihtiyaç duymaları yönüyle, Marksist eleştiride de sıklıkla kullanılan kavramlar haline gelmiştir. Bram Stoker’ın Dracula romanıyla popülerlik kazanan vampirler, daha sonra birçok korku filminde karşımıza çıkmıştır. Bela Lugosi’nin canlandırdığı Dracula (1931) karakteri, vampir figürünün sinemadaki en tanınmış temsilcilerinden biridir. Yıllar içinde Blade, Underworld ve Twilight, Vampirle Görüşme gibi farklı tarzlarda uyarlamalarıyla vampirler, korku sinemasının vazgeçilmez yaratıkları arasında bence ilk sırada yer alıyor. 

Zombiler

Zombiler, korku sinemasının en popüler ve ürkütücü yaratıklarından biridir. Sıklıkla, bir sebepten dolayı dirilmiş ve  yaşayan ölüler olarak bilinen zombiler, aslında bir enfeksiyon sonucunda da zombileşip “enfekte zombi” olarak karşımıza çıkabilir. George A. Romero’nun Night of the Living Dead (1968) filmi, modern zombi mitolojisinin temelini atarak bu yaratıkların korku sinemasındaki yerini sağlamlaştırmıştır. Zombiler, sadece fiziksel bir tehdit olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun çöküşünü ve insanın içindeki en temel hayatta kalma içgüdülerini temsil eder. 28 Days Later, World War Z ve The Walking Dead gibi yapımlar, zombi temasını farklı açılardan işleyerek bu yaratıkları günümüz sinemasının en tanınmış canavarları arasında yerleştirmiştir.

Kurt Adamlar

Geçmişi, kurt adam filmlerinden çok öncesine dayanan, birçok mitolojide farklı biçimlerde karşımıza çıkan kurt adamlar, korku sinemasında sık kullanılan bir figür haline gelmeleri ile çok daha popüler olmuştur. Birçok korku filminde de karşımıza çıkan kurt adam anlatısına göre, bir insan dolunayda bilincini kaybederek çok güçlü, vahşi, büyük oranda bilinçsiz ve insan-kurt arası bir yaratığa dönüşür. Sinemada ilk olarak 1941 yapımı The Wolf Man filmiyle popülerlik kazanan kurt adamlar, o zamandan beri pek çok farklı uyarlamada yer almıştır. Kurt adamlar, genellikle iki dünya arasında sıkışmış, trajik karakterler olarak tasvir edilir; hem insan hem de canavar yanlarıyla mücadele eden bu figürler, izleyicinin empati kurabileceği derinlikli karakterlerdir. An American Werewolf in London ve Ginger Snaps gibi filmler, kurt adam temasını farklı bakış açılarından ele alarak bu yaratıkları korku sinemasının vazgeçilmezleri arasına katmıştır.

Hayaletler

Hayaletler, korku sinemasının en eski ve en kalıcı unsurlarından biridir. Genellikle ölülerin dünyadan ayrılmayan ruhları olarak tasvir edilen hayaletler, hem geçmişin travmalarını hem de ölümden sonra yaşamla ilgili derin kaygıları sembolize eder. Hayalet temalı filmler, izleyicilere görünmeyen bir tehdit sunarak gerilim yaratır ve bilinmezlik duygusunu ön plana çıkarır. Japon korku sinemasının ikonik yapımlarından Ringu ve Ju-on: The Grudge, hayaletlerin farklı kültürlerde nasıl tasvir edildiğini gösteren güçlü örneklerdir. Aynı zamanda The Sixth Sense ve The Others gibi filmler, hayalet temasıyla izleyicilere psikolojik derinliği olan hikayeler sunarak bu türü zenginleştirmiştir. Hayaletler, sessiz ama ürkütücü varlıklarıyla korku sinemasının en unutulmaz yaratıkları arasında yer alır.

Mumyalar

Mumyalar, antik mezarlardan uyanan ve intikam peşinde koşan, ölümsüz yaratıklar olarak korku sinemasında kendine yer bulmuştur. Bu yaratıklar, genellikle antik dünyadan gelen lanetli ruhlar olarak tasvir edilir ve mezarlarının rahatsız edilmesi sonucu yeniden hayata dönerler. İlk olarak 1932 yapımı The Mummy filmiyle sinemaseverlerin karşısına çıkan mumyalar, korku sinemasının klasik figürlerinden biri haline gelmiştir. Bu yaratıklar, ölümden sonra yaşam ve ölümsüzlük arayışını sembolize ederken, aynı zamanda antik dünyanın gizemlerine duyulan korkuyu da işler. Brendan Fraser’ın başrolünde yer aldığı 1999 yapımı The Mummy ve devam filmleri, bu klasik canavarı modern izleyiciler için yeniden popüler hale getirmiştir. Mumyalar, zamanla değişen ama her zaman ürkütücü olan karakterleriyle korku sinemasında kalıcı bir yer edinmiştir.

Uzaylılar

Uzaylılar, korku ve bilim kurgu sinemasının kesişim noktasında yer alan, merak uyandırıcı ve dehşet verici yaratıklardır. Genellikle dünya dışı varlıklar olarak tasvir edilen uzaylılar, insanlık için bilinmeyen bir tehdidi simgeler. Bu yaratıklar, insanın evrende yalnız olup olmadığı sorusunu irdeleyerek bir varoluşsal korkuyu tetikler. 1979 yapımı Alien filmi, uzaylı temalı korku filmlerinin en ikonik örneklerinden biridir ve H.R. Giger’in tasarladığı yaratık, sinema tarihinin en korkutucu figürlerinden biri haline gelmiştir. Bunun yanı sıra, The Thing (1982) ve Signs (2002) gibi filmler de uzaylıların yaratabileceği korku dolu senaryoları farklı açılardan ele alarak izleyicilere unutulmaz gerilim anları sunmuştur. Uzaylılar, korku sinemasında hem tehdit edici hem de büyüleyici varlıklar olarak, insanlığın bilinmeyene duyduğu korkuyu simgeler.

Devasa Canavarlar (Kaiju)

Devasa canavarlar, genellikle şehirleri yerle bir eden, korkutucu büyüklükteki yaratıklar olarak korku ve felaket filmlerinde yer alır. Bu yaratıklar, insanın doğa karşısındaki acizliğini ve insan yapımı medeniyetin kırılganlığını simgeler. Kaiju olarak bilinen bu devasa canavarlar, özellikle Japon sinemasında önemli bir yere sahiptir. 1954 yapımı Godzilla, kaiju türünün en bilinen örneği olup, nükleer savaşın yol açtığı dehşeti ve doğanın insana karşı intikamını temsil eder. King Kong, Pacific Rim ve Cloverfield gibi filmler de devasa canavar temasını farklı şekillerde işleyerek izleyicilere hem korkutucu hem de heyecan verici deneyimler sunar. Bu canavarlar, insanlığın sınırlarını zorlayan varlıklar olarak, büyük ölçekte korku yaratmanın güçlü sembolleridir.

Palyaçolar

Belki de sırf bu listede palyaçoların da yeri olduğunu düşündüğüm için canavar tanımını “gerçek dünyada var olmayan ya da filmlerde yansıtıldığı halinden çok daha farklı bir biçimde yer alan” şeklinde yaptım.  Palyaçolar, normalde eğlenceli ve neşeli figürler olarak bilinseler de, korku sinemasında bu neşeli maskenin altında yatan karanlık taraflarıyla ürkütücü yaratıklar haline gelirler. Neşe ve ürkütücülüğün yarattığı paradoks, palyaçoları korku türünde özellikle etkileyici ve rahatsız edici bir figür haline getirir. Stephen King’in ünlü romanından uyarlanan It (1990, 2017) filmi, Pennywise adlı dehşet verici palyaçoyla, bu korkunun en iyi bilinen örneklerinden biridir. Palyaçolar, insanları korkutmak için gerçek yüzlerini gizleyebilir ve bu bilinmezlik, onları daha da korkutucu kılar. Poltergeist (1982) ve Clown (2014) gibi filmler de palyaço korkusunu işleyerek izleyicilere tüyler ürpertici deneyimler sunar. Palyaçolar, korku sinemasında en beklenmedik ve ürkütücü yaratıklardan biri olarak karşımıza çıkar.

Şeytan, İblisler ve Cinler

Şeytan, iblisler ve cinler, korku sinemasının en karanlık ve derin korkuları tetikleyen varlıklardır. Bu yaratıklar, kötülüğün somutlaşmış halleri olarak tasvir edilir ve insan ruhunu ele geçirme, hayatı alt üst etme gibi dehşet verici amaçlarla hareket ederler. The Exorcist (1973) gibi klasik Amerikan korku filmleri, şeytanın ve iblislerin insan bedenini ele geçirmesini konu alarak izleyicilere derin bir korku deneyimi sunar. Benzer şekilde, The Omen ve Hereditary gibi yapımlar da bu temayı işleyerek kötülüğün insana sızmasını etkileyici bir şekilde işler. İblis ve şeytanlar da sinemamızda ara ara yer alsa da bu fenomenin sinemamıza genelde “cin” şeklinde sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Siccin, Dabbe, Musallat gibi seriler bu filmler arasında sayılabilir. 

Sonsöz

Özetle, korku filmlerinde karşımıza çıkan yaratıklar ve canavarlar, insanın en korkuların yansıtan figürler olarak sinema tarihinde kalıcı izler bırakmıştır. Günümüzde birçok korku filmi bu doğaüstü veya doğada görülen şeklinde oldukça farklı şekilde resmedilen canavarlar etrafında resmedilir.  Aynı korku filmlerindeki klişe mekanlardan olduğu gibi klişeleşmiş figürlerden sıkılanlar da olsa, bu sitenin ziyaretçilerinin aksine bu yaratık ve canavarların filmden filme farklı biçimlerde resmedilmesini sevdiğini biliyor ve iyi seyirler diliyoruz!

1993 yılında Eskişehir'de doğdum. Çeşitli yazılı mecralarda yazarlık ve içerik üreticiliği yaptım. 2019'dan beri Kat 3 Daire 5 ve Korku101'de içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin