Korku & Kültür-Sanat,  Korku Sineması

En İyi Vampir Filmleri

Vampirler, korku camiasının en çok rencide edilen varlıkları. Bazen aristokrat, bazen neredeyse bir zombi. Bazen yakışıklı, bazen iğrenç. Akla gelecek her şekilde resmedildiler. Gerçekten varlar mı, olan bitene bozuluyor, güceniyorlar mı? Bilemeyiz. Ancak yakın zamanda Robert Eggers’in başyapıt niteliğindeki Nosferatu uyarlamasıyla vampir meselesini tekrar gündemimizin en baş köşesine aldık. Hal böyleyken en iyi vampir filmleri listesi yapmamam ayıp olurdu.

Şimdi, hem klasiklere saygı duruşunda bulunacağımız hem de türün sınırlarını zorlayan filmleri anacağımız bu listeye geçelim. Kanınızı donduracak bir seçki sizi bekliyor!

1.   Nosferatu

(1922, F.W. Murnau) / (2024, Robert Eggers)

Sessiz sinemanın zamansız klasiği. Max Schreck’in canlandırdığı vampir öyle bir vampirmiş ki o dönem Max Schreck için gerçek vampir olduğu dedikoduları bile çıkmış. Bu filmden tam 102 yıl sonra Robert Eggers öyle bir uyarlama yaptı ki geçen bu yıllarda adeta genç kızların sevgilisi, popçu kıvamına gelen vampirleri tutup mitolojik kökenlerinin olduğu yerlere geri çekti. Bu filmde Kozak saçlı, balkan zorbazı kılıklı Kont Orlok tam da balkan anlatılarındaki bir strigoi gibi karşımıza dikildi. Daha fazla uzatmıyorum çünkü detaylı bir Nosferatu incelemesi de yazdım. 

2.   The Lost Boys

(1987, Joel Schumacher)

80’lerin havalı gençleri. Sabaha kadar partiliyorlar ve şafak sökmeden kayboluyorlar. Çünkü onlar birer vampir. Hippi akımının sonuçları hakkında alegorik bir anlatım olan bu film. Her ne kadar komedi ağırlıklı da olsa modern vampir miti dendiğinde ilk akla gelen filmlerden. Harika müzikler ve atmosfer de cabası.

3.   Bram Stoker’s Dracula

(1992, Francis Ford Coppola)

Gary Oldman, Anthony Hopkins, Vinona Ryder, Keanu Reeves yani yıldızlar geçidi bir oyuncu kadrosu ve yönetmen koltuğunda da Francis Ford Coppola. Böyle olunca tartışmasız bir başyapıt bekliyor olabilirsiniz. Ancak kostüm tasarımlarından senaryosuna her bir köşesi bolca tartışılmış bir film. Ben çok olmasa da bu filmi seven taraftayım. Coppola bu filmde bize Dracula’yı bir korku figüründen çok bir romantik anti-kahraman olarak sunuyor. Gary Oldman’ın performansı, gotik set tasarımları ve epik bir aşk hikayesi… Bu filmi izleyince Vlad’ı hem korkunç hem de hüzünlü görmeye başlıyorsunuz. Çok da yumuşamayın ama sonuçta bize karşı savaşmış.

4.   Interview with the Vampire

(1994, Neil Jordan)

Anne Rice’ın çok satan Vampir Günlükleri serisinin ilk kitabından uyarlanan bu film kitabın önüne geçen bir şöhrete sahip. Bu hiç şaşırtıcı değil çünkü Tom Cruise ve Brad Pitt’i başrolde izliyoruz. Antonio Banderas, Christian Slater ve henüz 12 yaşında olan Kirsten Dunst da cabası. Louis ve Lestat’ın trajedisini unutmak imkansız. Tom Cruise ve Brad Pitt’in karakterleri, ölümsüzlüğün ne kadar büyük bir yük olabileceğini her sahnede hissettiriyor. Korku dozu çok düşük bunu da not düşeyim.

5.   Let The Right One In

(2008, Tomas Alfredson)

Mubi platformu olmasaydı bile bu filmi izledikten sonra Mubi için vampir filmi çekmişler derdim. Bunu olumsuz bir eleştiri olarak söylediğimi zannetmeyin. Sadece nasıl bir film olduğunu en güzel böyle anlatırım diye düşündüm. İsveç sinemasından gelen bu sessiz, soğuk başyapıt, vampir temasına bambaşka bir bakış açısı getiriyor. İki çocuğun arkadaşlığı ve bu çocuklardan birinin “farklı” olması konusunu olabilecek en özgün şekilde ele almış. Bu film de kesinlikle bir korku filmi değil ancak üzerine kurduğu bu anlatıyı sadece bir garnitür olarak kullanmamış ve davet almadığı yere giremeyen vampir gibi motifleri de senaryosuna güzelce serpiştirmiş. Amerikan uyarlaması da var ama siz İsveç olanı izleyin.

6.   Blade

(1998, Stephen Norrington)

Listenin en vurdu kırdılı filmi. Wesley Snipes’ın hayat verdiği ikonik karakter Blade, belki de aksiyon-vampir filmlerinin zirvesi. Çizgi roman uyarlaması olan bu film, hem dövüş koreografileri hem hikayesi hem de devam filmleriyle gönül köşkümde apayrı bir yere sahip. Mükemmel açılış sahnesini hala açıp açıp izlerim. Blade bir daywalker ayrıca vampirlerle savaşan bir vampir. Hatta her ne kadar kendisi dile getirmese de (belkide bilmiyordur Amerikalı sonuçta) Blade bir Dampir. Dampirin ne olduğunu da listenin bir başka filminde anlatacağım. 

7.   30 Days of Night

(2007, David Slade)

Alaskanın Barrow kasabasında her kış, 1 ay boyunca sadece gece olur. Vampirler için mükemmel bir ortam. Tabii sadece biz değil vampirler de bunun farkındalar. Bu filmin vampirleri romantize edilmek bir yana, tam anlamıyla vahşi yaratıklar olarak karşımıza çıkıyor. Film bittiğinde bile devam eden bir dehşet desem abartmış olmam. Yahut ben kapana kısılma ve izole olma üzerine kurulu gerilimleri sevdiğim için de böyle hissetmiş olabilirim. Şunu da belirteyim çizgi roman uyarlaması olan bu film çizgi romanın hayranları tarafından da sevildi. Bu bence önemli çünkü edebiyat ve çizgi roman uyarlamalarında konsensüs sağlamak oldukça zor. 

8.   Cronos

(1993, Guillermo del Toro)

Guillermo del Toro’nun ilk uzun metraj filmi olan Cronos, vampiri farklı şekilde ele alan filmlerden. Yaşlı bir antika satıcısının, gizemli bir cihazla uzun yaşama kavuşur, ancak bu aynı zamanda kana karşı susamışlık getirir. Del Toro’nun kendine has atmosferini sevenler mutlaka izlemeli.

9.   Only Lovers Left Alive

(2013, Jim Jarmusch)

Author, özgün yahut nev-i şahsına münhasır yönetmen Jim Jarmusch’un vampirleri bir sanat ve melankoli ikonuna dönüştürüyor. Haliyle bu filmde korku filmi değil hatta listedeki korku filmi olmaktan en uzak film bile diyebiliriz. Tilda Swinton ve Tom Hiddleston’un canlandırdığı Adam ve Eve karakterlerinin, yüzyıllar süren varoluşlarının yorgunluğunu ve depresyonlarına Detroit’in loş ve boş atmosferi güçlü bir şekilde yardımcı olmuş diyebiliriz. Siz de tüm bu olan bitene şahitlik etmek isterseniz kaçırmamanız gereken bir film.  

10. Vampires

(1998, John Carpenter)

“Bu film vasat bir film, bu listede ne işi var?” diyebilirsiniz. Size 2 kelimeyle cevap veririm: John Carpenter. Ne olursa olsun bir türde Carpenter’ın filmi varsa o listeye alınır. Aksi saygısızlık olur. Klasik vampir hikayelerine bir Western havası katan bu filmin konusu şöyle: James Woods’un liderliğindeki vampir avcıları, kural tanımaz bir sertlikle avlarının peşine düşer ve Olaylar Gelişir. Müzikleri harikadır, birçok sahnesi ikoniktir.

11. Shadow of the Vampire

2000, E. Elias Merhige)

Nosferatudan bahsederken 1922 yapımı olan ilk filmden ve Max Schreck’ten bahsetmiştim. İşte bu film o filmin yapım öyküsünü ve Max Schreck’in metod oyunculuğunu nasıl abarttığını anlatıyor. Williem Defoe oyunculuk çıtasını o kadar arşa çıkarmış ki John Malkovich’i daha sonra överim demek zorunda hissediyorum. Son filmle birlikte tüm bu Nosferatu hikayesi ilgiliniz çektiyse mutlaka izleyin ve seti tamamlayın.  

12. A Girl Walks Home Alone at Night

(2014, Ana Lily Amirpour)

Türkçe adı da çok güzel. GECE YARISI SOKAKTA TEK BAŞINA BiR KIZ. Fakat ben tarihi bir fırsatı kaçırdığımızı düşünüyorum. Bu filmin adı Can Telef Ediyor Gül Acem Kızı olmalıydı. Benzer bir fırsatı Machete filmini Haydar olarak çevirmeyerek de kaçırmıştık maalesef tarihimiz kaçan fırsatlarla dolu. Ana Lily Amirpour ilk uzun metrajlı filminde bize feminist bir vampir hikayesi anlatıyor. İran’ın suçla örülü hayali bir bölgesinde bir kadın vampir sokakta tek başına yürüyüp suçluları avlar. Bu av gecelerinden birinde yolu mazlum bir delikanlıyla kesişir ve Olaylar Gelişir.

13. Dampyr

(2022, Riccardo Chemello)

İtalyan ekolünden bir çizgi roman yani fumetti uyarlaması olan bu gotik atmosferli aksiyonu bol film hem klasik motifleri hem de modern anlatıları güzel harmanlayan bir eser. Aynı Blade gibi yarı vampir yarı insan yani dampir olan Harlan Draka’nın maceralarını ve içsel yolculuğunu izliyoruz. Çizgi romanın da ciltleri Türkçeye çevrilmiş durumda bunu da not düşeyim. 

14. Thirst

(2009, Park Chan-wook)

Güney Kore’den gelen bu cesur yapım, ahlaki çatışmaları ve vampir mitini mükemmel bir şekilde harmanlıyor. Park Chan-wook, rahip bir adamın bir deney sonrası vampire dönüşmesini işlerken hem erotizmi hem de korkuyu aynı potada eritiyor. İzlemesi hem rahatsız edici hem de şaşırtıcı.

15. What We Do In the Shadows

(2014, Taika Waititi & Jemaine Clement)

Taika Waititi’nin bu buluntu film tadındaki kurmaca belgeseli(mokümanter) listenin en komik vampir filmi. Modern dünyada var olmaya çalışan bir grup vampirin gündelik sorunları bir takım neşeli anları falan filan işte.

16. Night Watch

(2004, Timur Bekmambetov)

Rus sinemasından çıkan bu etkileyici yapım, vampirleri ve diğer doğaüstü varlıkları modern bir metropolün karanlık köşelerine yerleştiriyor. İyi ve kötü arasındaki savaşın tam ortasında, sıradan bir adamın kendi kaderini ve güçlerini keşfetme hikayesini izliyoruz. Timur Bekmambetov’un çarpıcı görsel tarzı, neon renklerle bezeli karanlık Moskova manzaraları ve nefes kesen aksiyon sahneleri derken film akıp gidiyor ve gerçekten etkiliyor. Devam filmi de var Day Watch.

17. From Dusk Till Dawn

(1996, Robert Rodriguez)

Tarantino ve Robert Rodriguez birlikteliğinden doğan kaos şöleni bir film. George Clooney ve Salma Hayek’in müthiş perfosmanslarıyla harika hale gelen bu film keskin bir dönüş yaparak “Ne izliyorduk, ne izler olduk?” sorusunu sordurtuyor. Daha fazla anlatmaya gerçekten gerek yok. Pek mümkün değil ama eğer hiç duymadıysanız bu kadarcık bilgiyle oturun ve izleyin. 

18. Salem’s Lot

(1979, Tobe Hooper)

Texas Chainsaw Massacre, Poltergeist gibi korkunun temel taşı filmlere imza atan ve korku sinemasından katiyen kopmayan yönetmen Tobe Hooper’ın vampir filmi. Aslında bu bir mini dizi ama vcd döneminde biz bunu uzun bir film zannederek izledik ve 2024 yapımı yeni versiyonu da pek iyi çıkmayınca torpil yapıp 79 versiyonunu aldım. Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan bu mini dizi, vampir hikayelerini tam da King’den bekleneceği üzere Amerikan taşrasına taşıyor. Küçük, sessiz bir kasaba… Ama bu huzur sadece yüzeyde. Her şey, eski bir malikaneye taşınan gizemli yabancılarla değişiyor. Ve sonra yavaş yavaş fark ediyorsunuz: Kasabanın karanlık sokaklarında dolaşan, ışığı sevmeyen, uğursuz bir şey var…

19. Fright Night

(1985, Tom Holland)

80’ler övülecekse en çok ben överim. Bunu sitenin, podcastin ve youtube kanalımızın takipçileri iyi bilir. Vampir filmleriyle dalga geçerken, aynı zamanda türün güzelliklerini kucaklayan bir yapım. Komşusunun vampir olduğuna inanan bir gencin macerası, hem eğlenceli hem de gerilim dolu. 80’lerin bu tatlı nostaljisini hâlâ izlemeyen kaldıysa çok şey kaçırıyor.

20. El Conde

(2023, Pablo Larraín)

Kat 3 Daire 5 Podcast’in Vampir bölümlerinde de bahsettiğimiz gibi, vampir mitini sınıf meselesini göz ardı ederek konuşmak çok eksik bir bakış olur. Sömürünün en önemli alegorisi olan vampir anlatıları bu filmle birlikte gerçek ve miti çok doğru bir tarihi şahsiyet üzerinde birleştiriyor. Pablo Larraín’in bu kara komedi ve korku karışımı filmi, Pinochet rejimini ve kapitalizmin kök saldığı bir dünyayı eleştiriyor. Yukarıdaki sınıfın, halkın emeğini, kanını ve kaynaklarını emerek hayatta kalmasını anlatmak için vampir miti mükemmel bir şekilde kullanılmış. Pinochet’nin ölümsüzlüğü, yalnızca onun kişisel zalimliğine değil, aynı zamanda sistemin sürekliliğine de bir eleştiri getiriyor. Sistem değişse bile sömürü düzeninin devam ettiğine vurgu yapılıyor. Herkesin kendi çıkarlarını korumak için karşısına çıkanları yiyip bitirmesi başarılı bir şekilde resmediliyor. Orlok’un kurgu. Pinochet’in gerçek olduğu dünyada hangisi daha korkunç?

1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Yerel gazetelerde sinema yazıları yazdım. Arkadaşlarımla Getik Fanzini çıkarttım. Sonrasında basılı neşriyat serüvenime son verip podcast mecrasına geçiş yaptım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin