
Köyde Tek Başına: Aydın’daki Cinli Köy İddiaları
Başlıktan anlayabileceğiniz gibi Türkiye’deki “musallata uğramış mekan” iddialarından biriyle daha karşınızdayız. Bu konulara dair önceki yazıları inceleyenlerin aşina olduğu gibi, biz ekip olarak bu tip iddiaları ikiye ayırıyoruz. İlki, Molla Zeyrek Camii, Issız Cuma Mezarlığı gibi toplumsal hafızada yer etmiş ve gerçekten bir şehir efsanesi kimliği kazanmış mekanlar etrafında şekillenmiş anlatılar. Görece daha yeni olsalar da halk arasında bir dönem konuşulmuş olmaları nedeniyle Eskişehir’deki cinli hamam vakası gibi anlatıları da buna dahil edebiliriz.
İkinci tür ise Üç Çatallı Gölge Köyü gibi aslında tam olarak nereye işaret ettiği bile şüpheli olan ve genelde bir korku filminden hareketle bir bölgenin “x filmdeki yer işte burası” şeklinde işaret edilmesiyle oluşmuş biraz daha zoraki bir havası olan hikayeler. Maalesef bu tip anlatıların sayısı ilk gruba göre hayli fazla. Fakat Aydın cinli köy iddiası bunlardan biri değil. Bir köy halkının bir takım paranormal iddialar nedeniyle köyü terk ettiği hikayelerden biriyle karşı karşıyayız. Hatta bu iddialara rağmen köyü terk etmeyi kabul etmeyen ve efsaneyi birinci ağızdan anlatan bir tanık dahi mevcut. Bugünkü yazıda, bu köy etrafındaki anlatıyı inceleyecek ve çeşitli halk inançlarının bu anlatıya nasıl yansıdığını göreceğiz.
Aydın’daki Cinli Köy İddiaları Nasıl Ortaya Çıktı
Anlatıları günümüze taşıyan isim 75 yaşındaki Hulusi Gün. Hulusi Gün, Aydın’ın Akçakaya ilçesinde doğuyor ve daha sonra iddialara konu olan Kızıldağlar köyüne göçüyor. İddialar aslında, Anadolu’da karşımıza çıkan birçok halk anlatısında gördüğümüz “Cin Düğünü” inanışını akıllara getiriyor. Fakat bu anlatının biraz biçim değiştirmiş bir versiyonu ile karşı karşıyayız. Bilindiği gibi, cin düğünü anlatılarında genelde talihsiz bir kişi açıklık bir alanda gecenin bir vakti bir eğlence fark eder. Bu eğlencenin insan görünümündeki katılımcılarından biri tarafından “düğünümüz var” veya benzer bir davet cümlesi ile eğlencenin içine çekilir. Danslar edilir, davullar çalar, ziyafetler verilir. Fakat eğlence bir türlü bitmek bilmez. Nihayet eğlence bittiğinde, bu “cin düğünü”ne çekilen kişi evine döner fakat yüzyıllar geçmiştir. Evinde başka biri oturmaktadır. Evin diğer sakinlerinden birinin adını verdiğinde “onlar yıllar önce ölmüş, bu evin eski sahipleriymiş” gibi bir cevap alır.
Aslında bu köye dair Hulusi amcanın aktardığı anlatılar da akla cin düğününde belli parçalar getiriyor. Hulusi Gün’ün en eski anıları 1957 yılına dayanıyor. Köyde gece vakitleri çeşitli “alametler” görüldüğü ve belli bir saatten sonra nereden geldiği anlaşılmayan davul seslerinin geldiğini söylüyor. Hatta, kendi anlatısına göre köyde Müslüman nüfusu artmadan önce bu alametler bir dönem her evde görülüyor fakat sonra azalıyor. Yine de köylünün ve köyün üstündeki korku bulutu kalkmıyor ve köy yavaş yavaş tamamen terk ediliyor. Hulusi Gün, bugün itibariyle 20 yıldan daha uzun süredir bu köyde tek başına bir hayat sürüyor. İddialara çocukken şahitlik etse bile korkmadığını, köyünü sevdiğini ve köyü terk etmeyi düşünmediğini söylüyor.
Hulusi Gün’ün çocukluğunda duyduğunu söylediği diğer iddialar ise, bir takım köylülerin karşısına çeşitli varlıkların çıkarak amiyane tabirle “göründüğü” devlerin, şeytanların köye musallat olduğu, sürülere karıştığı yönünde. İnternette bulunabilecek birkaç videoda bunların “iki komşunun dedikosu” olduğunu söylese de yer yer de zamanında kötücül varlıkların burada olduğunu ama şimdi kalmadıklarını söylüyor. Ayrıca köy hem Kızıldağlar hem de Kızılkarlar ismiyle biliniyor. Bu iddialar ise, köye bir gece kar yağdığı ve sabah olduğunda karların kızıl bir görünüm aldığı hikayesine dayanıyor.
Koydeki camiinin alışılmışın dışında bir görüntüsü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir köy camisinin devasa nüfustaki şehirlerde bulunan, büyük bir mimari çabanın ürünü olan camilere benzememesi doğal karşılanabilir. Fakat caminin ilginçliği sadece minarenin olmaması veya küçüklüğünden ileri gelmiyor. Camide görmeye alışık olmadığımız çeşitli yaprak çizimlerinin yanı sıra bir takım Arapça yazılar mevcut. Yazıların sure olduğu söylenirken, çizimlerin ise sadece süsleme olduğu söyleniyor. Camideki en ilginç durum ise, çatıya çok yakın noktada duran bir tabut.
Musallat ve Bayındırlık
Bu alt başlık ilginç görünüyor, farkındayız. Fakat Hulusi Gün internette bulunan .çeşitli açıklamalarında insanların günümüzde hala köye dönmemesinin nedenini köyde şu an sadece bir nüfus olması nedeniyle köye elektrik, su gibi temel ihtiyaçların getirilmiyor olmasına bağlıyor. İddiaların artık geçerliliği olmadığını, eğer köydeki bu ihtiyaçlar karşılanırsa köylünün buraya döneceğini, bu nedenle de hala evlerini satmadığını söylüyor.
Son Sözler
Bu köye dair anlatılar, toplumsal hafızada yer etmiş paranormal efsanelerin hayata halen nasıl etki ettiğini gösteriyor. Gaipten gelen davul sesi, devler, garip görünümlü yaratıklar gibi paranormal anlatılar toplumda hala varlığını sürdürüyor. Bu konuya ve terk edilmiş bir alanda tek başına yaşamak yönündeki anlatılara yönelik yorumlarımızı daha detaylı şekilde dinlemek isterseniz Kat 3 Daire 5’in ilgili bölümünü dinleyebilirsiniz.


