Folklorik Korku,  Şehir Efsaneleri

Davutlu Köyü’nde Pek de Bir Şey Olmadı!

Biraz aradan sonra yeniden bir şehir efsanesi yazısıyla karşınızdayız. Kat 3 Daire 5 Podcast –  ve Olaylar Gelişir’in ilgili bölümünü sizlerle paylaşmamızın ardından ilgili yazıyı da hemen yayına almak istedik. Bölümü dinleyenler, yazının içeriğini zaten tahmin edecektir. Fakat podcasti henüz dinlememişler için ilginç bir yazı olabileceğini düşünüyoruz. Bu ilginç havayı başlıktan da tahmin etmiş olabilirsiniz.

Davutlu Köyü Olayı Nedir?

Davutlu köyü olayı olarak internette bir hayli ün kazanmış vaka, aslında daha önce incelediğimiz ve gerçekten bölgenin halkı arasında yaygın olup olmadığını bilemediğimiz, bir korku filminden sonra yaygınlaşmış anlatılardan biri. Gelin önce bu köy hakkında ortaya sürülen paranormal iddialar neymiş bir inceleyelim.

İddialara göre, 1989 yılında Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinin Davutlu köyünde bir takım paranormal olaylar baş gösteriyor. Köye belli zamanlarda sis iniyor ve bu sisin içinde belli belirsiz silütlerde, insanların cin olduğundan şüphelendiği varlıklar görülüyor. Köylüler bu varlıklara Karadedeler adını veriyor ve bu şehir efsanesinin yayılmasına kaynaklık eden, 2011 yapımı buluntu film türündeki korku filmi de adını buradan alıyor. Köyde neler olup bittiği açıklanamazken bir gazeteci bu olayı merak ediyor ve gerçekleri ortaya çıkartmak için köye geliyor. Gazeteci, önce muhtarla sonra da köyün sakinleriyle görüşmeler yapıyor.

Görüşmelerden sonra gazeteci köylülerin bir şeyler sakladığını ve belli bir plan dahilinde olaya dair detay vermediklerini düşünüyor. Karşısına paranormal olay namına da bir şey çıkmayınca “paranormal olay çekmeye geldik Nuri Bilge Ceylan setinde gibi takılıyorum 10 küsür gündür napıyorum lan ben burada” deyip köyü terk etmeye karar veriyor. Fakat kamerasını yanına almak yerine köydeki bir çocuğa verip köyden o şekilde ayrılıyor. İnternette dolaşan bilgilere göre olaylar bu noktadan sonra daha garip bir hal alıyor. Gazeteci, İstanbul’a döndükten sonra Jandarma tarafından gözaltına alınıyor. İstanbul’da jandarmanın kolluk görevi yaptığı %6’lık bölgede mi yaşıyor yoksa Davutlu Köyü’ndeki jandarmalar “lanet olası federaller” tribine girip İstanbul’a kadar gidip gazeteciyi polisten önce gözaltına almaya mı karar veriyor bilmiyoruz. Gözaltının nedeni de yine internette dolaşan bilgilere göre, gazetecinin evlerine gidip konuştuğu köylülerden 7’sinin vahşi şekilde öldürülmesi. Hatta evlerin duvarlarına Arapça yazılar yazıldığı da söyleniyor. Gazeteci sorgulanması bittikten sonra serbest bırakılıyor fakat birkaç gün sonra Davutlu yakınlarında kendisine ait kıyafetler ve ayakkabılar bulunuyor. Kendisinden bir ize rastlanmıyor…

Hocam O Kadar Değil

Podcasti ve siteyi takip edenler, “yav bu adamlar böyle şehir efsaneleriyle dalga geçmeyi, Scooby Doo’culuk oynamayı hiç sevmezdi niye bu kadar sulu inceliyorlar bu kadar vahşi mevzuyu” demiş olablirler. Hemen açıklayalım. 

Hem podcastin çeşitli bölümlerinde hem de sitedeki yazılarda ara ara belirttiğimiz gibi Türkiye’de aslında “şehir efsanesi” olmayan pek çok şehir efsanesi var. Bunu sanırım biraz açmak gerekiyor. Şehir efsaneleri, adındaki “efsane” kelimesinden de anlaşılabileceği gibi zaten pozitivist anlamda “gerçek” değildir. Fakat bölge halkının hafızasında yer etmesi, bir takım anlatılara yerleşmesi, insanların “efsane”den haberdar olmaları anlamında bir gerçeklik sunar. Örneğin Molla Zeyrek Camii hikayesi,Issız Cuma Mezarlığı etrafında şekillenen anlatılar, hatta yakın zamandan örnek verecek olursak Eskişehir’deki Cinli Hamam hikayesi, bir takım insanların gerçekten duyduğu, bir dönem kulaktan kulağa yayılmış anlatılardır. Fakat Davutlu Köyü vakası ve benzer birkaç olayda bu durumdan bahsetmek mümkün değil. Yerli bir korku filminden çıkarımlar yapan bir grup insanın “aha Karadedeler vakasının geçtiği köy burası” diye bir köyü işaret etmesine kadar bölgeden kimse böyle bir anlatıyı duymamış, toplum hafızasında böyle bir olay yer etmemiş. Fakat “ikna yoluyla musallat” dediğimiz olay devreye giriyor ve birden bire yapay bir şehir efsanesi oluşturuluyor ve bir köy ya da kasaba “cinli” olarak anılmaya başlanıyor.

Bu durum yetmezmiş gibi bir de yapay hikayedeki anlatının dozu da tutturulamıyor. Bu olay “Lüleburgaz civarında bir köy varmış, bir şeyler musallat olmuş oraya, belli vakitlerde sis iniyormuş, o sis indiği gibi hava soğuyor hayvanlar garip sesler çıkartmaya başlıyormuş. O sis ilk indiği günden beri de toprakta hiçbir bitki yetişmez olmuş, insanlar köyü terk etmiş” şeklinde belli belirsiz anlatılsaydı belki inandırıcılığı yüksek olabilirdi. Fakat şu anlatıdaki adli boyuta ve medyatikliğe bakar mısınız? 1889 değil, 1989 yılından bahsediyoruz yahu. Tamam gazeteci köye gidene kadar olaylar benim az önce yazdığım farazi senaryo seviyesinde seyrediyor. Peki gazetecinin köye gitmesinden sonra olanlar? Bir gazeteci bir köye gidiyor, 10-15 gün arası o köyde kalıyor, köyden döndükten sonra o köyde 7 kişi vahşi şekilde ve duvara yazı yazmacalı ritüeller ile öldürülüyor. Gazeteci İstanbul’dan gözaltına alınıyor. Sonra İstanbul’daki adamın kıyafetlerine ait parçalar tee Davutlu’da bulunuyor. Gazeteciden bir daha haber alınamıyor. Nasıl yav nasıl? Ulan kim bu gazeteci? Hiç mi gazeteci eşi dostu yok? Bayağı bayağı günümüze kadar hiç konuşulmamış, adı ortaya çıkmamış bir faili meçhul gazeteci cinayetinden söz ediyorsunuz. İşte bu noktada, internette bu film senaryosunu bir şehir efsanesi gibi yayıp “Davutlu’daki korkunç gerçek”ten bahsedenlere, birinin, Rıza Çalımbay’ın maç sonu röportajı verdiği sırada yanına gelip maçta yaptığı hatalardan dolayı özür dileyen ve hakemliği bıraktığını açıklayan Deniz Çoban’a söylediği “hocam o kadar değil” cümlesini kurması gerekiyormuş. İnternette olay hakkında biraz bir şeyler okuduğunuzda göreceğiniz üzere, köyün muhtarı da durumdan oldukça şikayetçi. Köye sürekli birilerinin gelip “cinli köy” içeriği çekmeye çalıştığını, köydeki kameraların kablolarını kestiğini söylüyor. Böyle bir olayın hiç yaşanmadığını da tabii ki ekliyor.

Sonuç

Sonuç kısmına ne yazılır pek de bilemiyoruz açıkçası. Fakat sanki iki şeyin üzerinde durulabilir. Her filmin başına “gerçek olaylardan alınmıştır” yazıp ikna ile korkutma yönteminden vazgeçmek ve film gerçek olduğunu iddia ediyorsa bile fazla coşmayıp bir tane köye “aha o köy burası” dememek iyi bir fikir olabilir gibi duruyor. Sonraki içeriklerimizde görüşmek üzere!

Kat 3 Daire 5'te konuştuklarımızı yazıya da dökelim dedik ve ortaya Korku101 çıktı.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin