Korku & Kültür-Sanat,  Korku Sineması

Nosferatu Film İncelemesi

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ben bu filmi çok sevdim. Uzun süre bundan daha iyi bir film izleyeceğini sanmıyorum ve bunu bilerek yaşantıma devam etmek zorundayım.

Kültürümüzde ve başka birçok kültürde görülen bir motif vardır: Bir şeyi ismiyle çağırmamak. Örneğin, bu yüzden “börü” yerine “kurt” denir. Aynı şekilde, The Conjuring filmindeki Valak karakteri tüm gücünü, adının bilinmemesinden alır. Yahudi mitlerinde de bu kural oldukça katı bir şekilde karşımıza çıkar. İşte, bu kaçınma geleneğinin telif amacıyla yapılmış olan bir versiyonu da “Nosferatu” adıyla bilinir.

Tabii ki amacım 102 yıl önce yapılanları yermek, aklamak ya da herhangi bir tarafı tutmak değil. Sadece hoş bir detay olarak bu noktayı paylaşmak istedim. Hiç bilmeyenler için kısaca anlatayım: Nosferatu, aslında Bram Stoker’ın Drakula romanının izinsiz yapılmış bir uyarlamasıdır. Karakter isimleri değiştirilmiş olsa da, özünde Drakula anlatısını temel alır. Bu nedenle, romanın yazarı Bram Stoker’ın eşi tarafından dava edilmiştir. Ancak, tüm bu çalkantılı yolculuğuna rağmen, sinema tarihinin en önemli eserlerinden biri olmayı başarmıştır. 

Nosferatu’nun 1922 yılında Friedrich Wilhelm Murnau ile başlayan yolculuğu 1979 yılında Werner Herzog ile kesişmişti. Şimdi ise onu daha 9 yaşında izleyip yönetmen olmaya karar veren Robert Eggers’e emanet edildi. Folk hikayeleri anlatmayı seven ve bu konuda rüşdünü The Vvitch ile ispat eden Eggers Nosferatu’nun da altından kalkmayı başarıyor. Altından kalkıyor demek az olur. Nosferatu izlediğim en iyi vampir filmleri içinde en üst sıralarda yer alacak bir film hatta tepkileri göze alarak el artırıyorum izlediğim en iyi Drakula anlatısı. 

Drakula vs Orlok

Drakula ve Kont Orlok’un temel aldığı tarihi figür Vlad Tepeş, zalimliğiyle tanınmış ve halk arasında strigoi (vampir) olarak anılmıştır. Bram Stoker’ın “Drakula” romanıyla bu efsane tüm dünyaya yayılmış ve Vlad Tepeş, edebiyat ve sinema tarihinin en tanınmış vampirlerinden biri haline gelmiştir. 1922 yapımı “Nosferatu” filminde ise bu figür, Kont Orlok adıyla karşımıza çıkar.

Drakula ve Orlok arasındaki en belirgin fark, görsel ve karakteristik tasvirlerdir. Drakula, asil ve karizmatik bir aristokratken, Orlok daha grotesk ve ucube bir görünüme sahiptir. Ancak Robert Eggers’ın vizyonuyla yeniden hayat bulan Orlok, bambaşka bir boyuta taşınmıştır. Eggers’ın Orlok’u, tam anlamıyla bir Balkan zorbasıdır. Kozaklara benzeyen uzun perçemli saçları ve pala bıyıklarıyla, şimdiye kadar yapılan tasvirlerin içinde en özgün ve etkileyici olanı diyebilirim. Bu yorum, yalnızca bir korku figürüne değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel bir bağlama da işaret ederek Orlok’u daha derin ve anlamlı bir karakter haline getiriyor. 

Dehşet Senfonisi’ne Yeni Yorum

Nosferatu Fragman

Eggers, Nosferatu ile sadece bir yeniden çevrim yapmamış, aynı zamanda bu kült eseri kendi imzasıyla taçlandırarak adeta bir sinema şiirine dönüştürmüş. Filmin gotik atmosferi, klasik anlatıya olan saygısını yitirip modern bir yoruma dönüşmemiş; aksine, bu iki unsuru mükemmel bir şekilde harmanlamış. Mekân tasarımı, ışık kullanımı ve detaylara olan titiz yaklaşımı sayesinde Nosferatu, hem geçmişe bir selam durmuş hem de çağdaş izleyiciye hitap eden taze bir soluk getirmiş.

Eggers’ın en büyük başarısı, yalnızca görsel estetikle sınırlı kalmaması. Hikâyesi ve karakter derinliği, filmi sıradan bir korku anlatısından çıkarıp çok daha geniş bir bağlama oturtmuş. Orlok, Eggers’ın ellerinde yalnızca bir vampir değil; insan doğasının karanlık, bastırılmış yönlerinin somut bir temsilcisi haline gelmiş. Karakterin grotesk tasviri ve oyunculuk performansı, seyirciyi yalnızca korkutmakla kalmamış, aynı zamanda rahatsız edici ve düşündürücü bir hale bürünmüş. Bu durum, Eggers’ın anlatısında en sevdiğim unsurlardan biri: Korku, yalnızca bir tür hissiyat değil; bir düşünce tetikleyicisi. Filmin oyuncu kadrosu da bu başarıyı zirveye taşıyan önemli bir faktör. Ben özellikle Lilly-Rose Depp’i çok beğendim.

Sonuç olarak, Eggers’ın Nosferatu yorumu, sinema tarihine geçmiş olan bu kült hikâyeyi yeniden canlandırmakla kalmamış, onu yeni nesiller için daha da anlamlı hale getirmiş. Alacakaranlık serisiyle birlikte çok daha insanı ve romantik yapıya bürünen “ailemizin vampiri” imajına karşılık balkanlardaki anlatıların gerçek karşılığını bize göstermiş. Eğer siz de gotik hikâyelere, vampir mitolojisine ve kusursuz bir görselliğe ilgi duyuyorsanız, bu filmi mutlaka izlemelisiniz. Nosferatu, korku sinemasını sevenler için bir hediye, sinema sanatını sevenler içinse bir şaheser.

1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Yerel gazetelerde sinema yazıları yazdım. Arkadaşlarımla Getik Fanzini çıkarttım. Sonrasında basılı neşriyat serüvenime son verip podcast mecrasına geçiş yaptım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin