Folklorik Korku,  Korku & Kültür-Sanat,  Memoratlar

“Sıkıca tut, sakın düşürme.”

Aşağıda okuyacağınız öykü, benim yıllar önce öz dedemden dinlediğim bir memorata dayanıyor. Korku içerikli halk anlatıları ile ilk karşılaşmalarımdan biri olan bu memoratı, kat 3 Daire 5 Podcast’in, Mehmet Berk Yaltırık’ın da konuk olduğu 38.bölümünde konu etmiştik. Dinlemek isterseniz, bölüme de aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Annemin anneannesi -bundan sonra büyük ninem diyeceğim- köyün saygı duyulan bir ailesinin kızıymış. Annemin dedesi de -bundan sonra büyük dedem diyeceğim- köyün mal ve toprak sahibi bir ailesindenmiş. Hem aileleri hem yaşları gereği saygı duyulan, sözüne danışılan insanlarmış. Bir gün büyük ninem sabah namazından hemen sonra evin bahçesinde iş yaparken kara çarşaflı uzun ince bir kadın yanında bitmiş. Büyük ninem daha sonra bu olayı anlatırken kapıdan girip yanına gelene kadar fark etmediğini söylemiş. Ayrıca kadının yüzünü hatırlayamadığını da hep söylermiş. Kadın büyük nineme gelinim doğuruyor gel yardım et demiş. Yedi çocuk sahibi olan büyük ninem ebelik yaparmış ama köyde asıl ebe başkaymış. Sen en iyisi ebeye git hanım demiş ama kadının yalvarmalarından ve halindeki çaresizlikten ikna olmuş ve yola koyulmuşlar. Çok kısa yürüdükten sonra köyün dışında bir mağaranın içine gelmişler büyük ninem korkmuş ancak belli etmemiş. Mağaranın içine girdiklerinde bir çok kara çarşaflı kadın görmüş ve yardım isteyen kadının gelini de ortalarında yatmakta ve kıvranıp bağırmaktaymış. Büyük ninem elinden geleni yapmış. Doğum gerçekleşmiş. Doğan oğlan çocuğunu gelinin kucağına vermiş. Daha sonra kadın büyük ninemin yanına gelmiş ve minnet dolu sözler söylemiş. Dile benden ne dilersen demiş. Büyük ninem hallerine bakmış, gariban mevsimlik işçiler bir yerden bir yere gidiyorlar herhalde, erkekleri de günü kurtaracak iş peşindedir diye düşünmüş ve bir şey istemem evime sağ salim döneyim yeter demiş. Kadın yine de büyük nineme bir kese uzatmış ama ninem size daha çok lazım koyun onu cebinize demiş. Bunun üzerine kadın da sen böyle büyük gönüllüsün ama bil ki biz asla unutmayız, borçlu kalmayız demiş. Büyük ninem mağaradan çıktığında güneş yeni doğmaktaymış. Büyük ninem şaşırmış. Çünkü sabah namazından sonra yola çıkıp geldiğini ve en fazla 1-2 saattir burada olduğunu düşünüyormuş. Köyden de bir hayli uzak olduğunu fark ettiğinde ne yapacağını bilemeyip bir at arabası falan var mı sormak için arkasını dönmüş ama mağara yerinde yokmuş. Dümdüz bir tepe önünde duruyormuş. Büyük ninem korkmuş ve dua okuya okuya yola koyulmuş. Bir kaç saat yürüdükten sonra yorulmuş ve biraz dinlenmesi gerektiğini düşünmüş. Bu esnada köyün bekarlarından iki tanesine rastlamış. Onlar da büyük ninemi aramaya çıkmışlar. Bir gündür kayıpsınız bütün köylü dağıldı sizi arıyor demişler. Sağ salim eve dönen büyük ninem olayı büyük dedeme ve kayınvalidesine anlatmış. Kayınvalidesi “Hem yardım etmişsin hem de karşılık beklememişsin aferim sana kızım. Eğer korkup salavat getirsen kaybolurlardı ama mağaranın kapısı da kapanırdı çıkamazdın. Eğer keseyi alsan içi altın dolu olurdu ama eve döndüğünde onlar soğan kabuğuna dönüşürdü bir daha da eline değdirdiğin şeyin bereketi olmazdı.” Demiş. Bu olayın üzerine köylünün ayağı ninemlerin evden biraz kesilmiş. Fakat bazı köylüler büyük ninem okusun üflesin diye çocuğunu, gelinini getirmeye yahut rüyasını anlatmaya falan gelmişler ama sert bir adam olan büyük dedemin azarını işitip gitmişler. Böyle başka bir olay da yaşanmamış ve zamanla unutulmuş her şey eski haline dönmüş. 

Yıllar önce ben ve kardeşim henüz ilk okuldayken kötü bir olay yaşadık. Kardeşim annemin elini bırakıp caddeye koştu ve önüne çıkan araba frene bassa da duramadı. Kardeşim ölmedi ancak bir hafta komada kaldı. Kardeşim hastanedeyken annem genelde hastanede bense evde anneannem ve büyük ninemle kalıyordum. Bir sabah uyandım sabah ezanının okunduğunu işittim. Genelde bu kadar erken uyanmazdım. Biraz yatakta sağa sola döndükten sonra fısıltılar işitmeye başladım. Ninelerim namaza kalkmış olmalıydı. Kalkıp yanlarına gittim büyük ninem anneannemin kulağına eğilmiş bir şeyler anlatıyordu. Anneannemin yüzünde ise korku vardı. Beni görür görmez daha çok erken oğlum sen neden uyandın hadi biraz daha uyu dedi ve beni yatağıma yatırıp yorganı etrafıma bir güzel sardı. Bir kaç saat sonra tekrar uyandım. Anneannem başımda duruyordu. Gülümsedi. “Kahvaltını ettikten sonra seninle bir gezintiye çıkacağız ama anneannene söz ver bu aramızda kalacak!” dedi. Şaşırdım ama anneannemin bana alacağı oyuncakları ve dondurmaları düşününce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Fakat yolculuk umduğum gibi başlamadı. Önce otogara gittik ve köy otobüslerinin kalktığı peronlardan ninemlerin köyüne giden otobüse bindik. Köye vardığımızda bizi düşkün görünümlü bir adam karşıladı ve onun traktörünün arkasındaki romörke binerek uzunca bir yol daha gittik. Anneannem bana su içiriyor sıkılmayayım diye çikolata veriyor ve konuşmaya çalışıyordu ama gergin olduğu her halinden belliydi. Traktör durdu ve anneannem haydi oğlum iniyoruz dedi. Dümdüz bir yerdeydik. Etrafta üç beş ağaç dışında hiç bir şey yoktu. Anneannem beni bir ağacın altına götürdü ve bir taşın üzerine oturttu. “Birazdan yanına biri gelecek sakın konuşma, sakın yüzüne bakma verdiği şeyi al ve yalnız kaldığında tepenin olduğu tarafa doğru koşmaya başla. Verdiği şeyi sakın düşürme!” dedi. 

Hava güneşliydi. Etrafta korkmamı gerektirecek bir şey yoktu ancak çok korkuyordum. Anneannemin gülümseyerek saklamaya çalıştığı gerginliği, bizi getiren adamın yüzündeki korku ve anneannemin tembihleri benim tir tir titrememe yetmişti. Ağacın gölgesi altında taşın üzerinde oturuyordum. Ayaklarım yere değmiyordu ve bacaklarımı sallayıp, ayaklarımın yerdeki gölgesine bakarak vakit geçirmeye çalışıyordum. Çok korkuyordum. Bir süre böyle bekledim. Sonra ayak sesi duymaya başladım. Rüzgar git gide arttı. Yaz sıcağında olmama rağmen üzerime bir üşüme geldi. ardından da ayaklarımın gölgesini başka bir gölge kapattı. Bir anlık refleksle kafamı kaldıracak gibi oldum ama Anneannemin söylediği aklıma geldi ve durdum. İnce bir kadın eli önce çenemi tuttu. Ardından başımı okşadı. Ardından ellerimin arasına bir şişe koydu ve “Sıkıca tut, sakın düşürme.” dedi. O an şaşkınlıkla başımı kaldırıverdim. Göz göze gelmiştik. Korku ve heyecandan nefesim kesildi. Aslında karşımda korkunç bir şey yoktu. Yeşilçam filmlerinden fırlamış güzellikte bir kadındı. İri simsiyah gözleri, uzun kirpikleri ve simsiyah ve çok uzun saçları vardı. Hemen başımı geri eğdim. ayaklarımın üzerine düşen gölge kayboldu ve hava tekrar ısındı. Tekrar başımı kaldırdım. Kimse yoktu. Gözlerimle tepeyi aradım ve ardından hızlı hızlı koşmaya başladım. Şişeyi sıkı sıkı tutuyordum. Biraz koştuktan sonra anneannemin de bana doğru koştuğunu gördüm. Sımsıkı sarıldık. Anneannem ağlıyordu. Bir yandan şükür ediyor bir yandan hüngür hüngür ağlıyordu. Traktörle köye döndük. Anneannem şişeyi benden aldı ve bir ahıra girdi. Traktörü kullanan adam “En arkadakine git teyze. O daha yeni buzağıladı dedi.” Traktörün kasasından anneannem ne yapıyor görmeye çalıştım. Sanırım ineği sağıyordu. Bu esnada adam bana kaça gidiyorsun, hangi takımı tutuyorsun gibi sorular sordu. O gergin hava geçmiş her şey normale dönmüştü sanki. Olan bitene anlam veremiyordum. Sormaya da korkuyordum. Anneannem geri geldi ve tekrar otobüse binip evimize döndük. Anneannem şişeyi büyük nineme gösterdi ve ardından anneme verdi. Annem ve anneannem hastaneye gitti. Olanları büyük nineme sordum. Kadının köyden komşusu olduğunu, tarlada çalıştığı için köyden uzakta olduğunu falan söyledi. Şişeyi sordum ilaç dedi ve konuyu kapattı. “Yüzüne bakmadın değil mi?” Diye sordu sert bir şekilde. Doğruyu söyleyemedim ve “Bakmadım büyük nine, kafamı hiç kaldırmadım.” dedim. Rahatlamış şekilde iç çekti. Sebebini sordum. “Büyüyünce anlarsın. Şimdi kafan almaz büyüklerin işini.” dedi. 

Ertesi gün kardeşim sapasağlam eve döndü. Herkes çok mutluydu. Komşuların biri geliyor biri gidiyordu. Kara günler geçmişti ailem tekrar mutlu günlerine dönmüştü. Ancak uzun sürmedi ve bir kaç hafta sonra büyük ninemi kaybettik. Cenaze çok kalabalıktı. Önce camiye oradan da köyün mezarlığına gittik. Defin işlemleri bitip insanlar dağılmaya başladığında ağaç altındaki bir taşın üzerine oturdum ve ağlamaya başladım. Çok ağladım. Göz yaşlarım ve burnumu avucuma siliyordum. O sırada yüzüme doğru mendil tutan bir el uzandı. Kafamı çevirip kim olduğuna bakmak istedim ama görmemi istemezmiş gibi arkama doğru geçti. Elindeki mendili al artık der gibi salladı. Aldım. burnumu ve gözlerimi sildim. O esnada güçlü bir rüzgar esti ve mendil elimden uçacak gibi oldu ancak yakaladım. Arkamda dikilen kadın bana“Sıkıca tut, sakın düşürme.” dedi.     

1987 yılında Eskişehir'de doğdum. Yerel gazetelerde sinema yazıları yazdım. Arkadaşlarımla Getik Fanzini çıkarttım. Sonrasında basılı neşriyat serüvenime son verip podcast mecrasına geçiş yaptım. 2019 yılından bu yana Kat3Daire5 podcastte ve Kat3Daire5 YouTube kanalında içerik üretiyorum.

Bir Cevap Yazın

Korku101 sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et